Genel Futbol Yazıları

O Gün Daha Gelmedi

Pazartesi günü, aritmetik ağırlıklı geçti Sadi Hoca için. Avni Aker’deki 17 maçtan 45 puan… üstüne 30 da deplasman puanı koydumuydun, eder 75; şampiyonsun demektir!

Hoca’nın Allah’ı var, tevazu sahibi. Fenerbahçe’nin “Saraçoğlu Serisi”ne göz dikmedi. Saraçoğlu Saraçoğlu ise, Avni Aker de Avni Aker’di bugüne bugün. Ya da dün. On yedi iç saha karşılaşmasından 51 puan, deseydi, kim karşı çıkabilirdi ki!..

Salı günü kendine geldi Sadi hoca. “Galibiyet büyütülmemeli” başlıklı bir demeç verdi. Sade bir demeç değildi, Trabzonspor’un 2001-2002 sezonundaki “kırmızı başlıklı demeci”ydi bu. Ligin ilk maçında İnönü’nün yeşil çimlerinden çıkarılan bir önemli galibiyetin, Trabzonspor’u gerçek hedefinden ayırmaması için bir kırmızı başlık, bir sarı uyarı ışığıydı.

***

Sevgili Trabzonsporlular! Sakın ha o başlığı bir an olsun çıkarmayınız başınızdan, Bir hayati gerçeği de aklınızdan: Bu sezon, Trabzonspor’un tek rakibi kendisidir. Durun, karışıklık olmadan açıklayayım: Trabzonspor’un tek rakibi yine Trabzonspor’dur, dememin, son yıllarda klasikleşen “kendi içinde birlik sağlarsa hedefe ulaşır” sözüyle bir ilgisi yoktur. Ya da ne bileyim, bir ucundan vardır da, o hedef şampiyonluk falan değildir.

Trabzonspor bu sezon bambaşka bir şeyin, bambaşka bir hedefin peşindedir. Yeniden o eski ruha, o eski arzuya, o eski fırtına özelliğine kavuşmanın sabırlı bir gayreti içindedir. Trabzonspor’un rakibi, son yıllardaki tuhaf Trabzonspor’dur. Ondan kurtulmanın, onla arayı, bir daha kapanmamak üzere açmanın çabasıdır işaret ettiğimiz.

***

Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim ki, ligin ilk haftasında, kendi maçımızdan başka hemen hiçbir karşılaşmanın skoruyla ilgilenmedim. Sadece Rizespor ve Samsunspor – o da Fenerbahçe ile oynadığı için değil, Samsunspor olduğundan- ne yaptılar, diye merak ettim. Ne yapacaksınız, Karadenizli kanı çekiyor işte.

Lig yol aldıkça ben de diğer maçların sonuçlarına kulak vereceğim elbette. Avrupa yolundaki, kimbilir belki de şampiyonluk yarışındaki rakiplerimizin durumunu merak edeceğim. Ama şimdi değil. Bugün, Trabzonspor’u, sadece Trabzonspor’u izleme ve destekleme günüdür. Başkaları ne kadar iyi, ne kadar kötü bize ne! Biz iyi olamadıktan sonra…

***

Önce şu saptama üzerinde birlik olalım: Trabzonspor’un İnönü’de yendiği takım, ligin en güçlü şampiyonluk adayı değildi. Elbette her sene için potansiyel adaydı, ama bu sezon onların da Trabzonspor gibi sıkıntıları, tereddütleri vardı. Trabzonspor, Beşiktaş’ı yenerek lige çok iyi bir giriş yaptı; lakin daha önemlisi o maçta sahaya koyduğu oyundu, dirençti, yardımlaşmaydı ve arzuydu. Sağduyu sahibi her Trabzonsporlu, maçın sonucu kadar, maç içindeki bu gözlemlere de sevindi. Bir de yeni yabancıların performanslarına tabii…

Bu genç adamların Trabzonspor’a imza attığı günlere dönelim şimdi. Neler, neler yazılmadı ki haklarında; özellikle Brezilyalılar için. Hele bir gazete vardı ki, Brezilyalılar’ın amatör oyuncular oldukları şeklinde unutulmaz (!) bir haber yaptı. Biraz araştırmayla, biraz dünya futbolu bilgisiyle sayfaya girmekten alıkonulabilecek bu haberin ciddi bir gazetede çıkması düşündürücüydü. Daha da düşündürücü olanı, bu haberin yanındaki sütunda yer alıyordu. Söz konusu gazetenin spor servisine üç fair-play ödülü verilmişti. Yani dürüstlük ödülü!..

Beşiktaş maçından sonra tüm spor medyası bizim Brezilyalılar’ı göklere çıkardı, Beşiktaşlı oyuncuları yerin dibine soktu. İşte bu tipik bir Türk işiydi. Hatta bizimkiler bir gazetenin ilk sayfasına bile uzandılar. Buna karşılık, yukarıda adı geçmeyen gazetede şu değerlendirme yer aldı: “… kendi vatandaşlarının da isimlerini hiç duymadığı futbolcuların spor sayfalarından taşıp birinci sayfaların manşetlerine taşındığını gördük… Rivaldo ile kıyaslanmasını hayretler içinde kalarak izledik.”

***

Ben size buradan iki sonuç çıkarayım dostlar. İki çok önemli sonuç. Bir… Trabzonspor’un ve yabancı oyuncularının bir maçta başarılı olmaları çok büyük önem taşımaz. Daha çok çalışılmazsa, iş daha sıkı tutulmazsa, devamlılık sağlanamazsa Beşiktaş galibiyeti sadece bir arşiv bilgisi olarak kalır. Bugün övgüler dizen medya, yarın “linç” pozisyonu alır. İki… Bir profesyonel oyuncunun adının duyulmaması başka şeydir, amatör olduğunun alenen ve resmen ilan edilmesi ayrı şey. O oyuncu iyi bir oyuncu çıkmayabilir. Bu, o transferi yapan yönetici veya teknik adam için bir hatadır, sadece bir hata. Ancak diğeri ayıptır, mesleki ahlak açısından yüz kızartıcıdır.

***

Ben Trabzonspor’un tekrar iyiye ve güzele dönüş yapacağına olan inancımı hiç yitirmedim. Trabzonspor’un en karanlık günlerinde, onu o duruma düşürenlere inat hep şu mesaj çıktı klavyemden: “Benim gibiler, yaşadıkları sürece Trabzonspor için hep bir umut taşıyacaklardır. Ve benim gibiler sağ oldukça, Trabzonspor için hep bir umut varolacaktır.”

Bu nedenle, ne Beşiktaş galibiyeti, ne de daha büyük zaferler sürpriz gelmez bana. Sevinirim, gurur duyarım ama şaşırmam. Dahası şımarmam, havaya girmem. Trabzonspor’un yolu uzun. Aylardır çekilen çileler, yoksunluklar, uykusuzluklar sadece bir “İnönü “Zaferi” için değil. Trabzonspor daha iyi yerlere gelecek. Sadece kazanmayacak, sadece başarmayacak; kazanmaya ve başarmaya süreklilik kazandıracak. Bunların hepsi, o altın yıllardaki gibi tekrar olacak. Ama yavaş yavaş olacak. Sindire sindire olacak.

***

Biz Trabzonspor’u yolda bulmadık sevgili futbolseverler. Gökten zembille de inmedi. Geçmişteki hiçbir şey, ama hiçbir şey kolay olmadı. Bundan sonrakiler de kolay olmayacak. İşte bunun için şımarmak, şaşırmak bize yasak. Büyük konuşmak, erken hesap yapmak haram. Trabzonspor elbette yine zirveye çıkacak. O gün henüz gelmedi, ama mutlaka gelecek. Önemli olan, o kutlu gün geldiğinde her bireyin kendi adına “Ben de Trabzonspor’u bugüne ulaştırmak için şu çabayı göstermiştim” diyebilmesi.

O zaman kalkın yerinizden, düşün yollara. Bilet alın, bayrak dikin, şarkılar söyleyin. Örnek taraftar, örnek seyirci olun. Yeniden Türkiye’nin sevgilisi olun. Çorba zaten kaynayacak bir yandan, siz avucunuzdaki tuzu esirgemeyin…2001