Genel Futbol Yazıları

Ulusal Kahraman

Spor sayfalarındaki, tv ekranlarındaki “Bu akşam hepimiz Cim-Bom’luyuz.” sloganlarına diyecek bir şeyimiz yok. Adamlara helal olsun; son dört yılda bir TIR dolusu kupa ve daha önemlisi milyonlarca taraftar ve bir o kadar da sempatizan kazandılar. Ancak şu noktayı asla unutmamak gerekir ki, bu ülkenin tarihinde hiçbir takım, futbol kamuoyu tarafından, Trabzonspor kadar sevgi ve saygı görmemiştir.

Dünya tarihi, uzunun da ötesinde bir zaman yolculuğudur ve Trabzon halkı, tarihin hemen her döneminde önemli bir merkezde yaşıyor olmanın onurunu taşımıştır. Lakin, yetmişli yılların ortalarını gören Trabzonluların gururu ve kıvancı başka hiç kimseye nasip edilmemiştir.

Trabzonspor’un 1975-76 sezonunda, Milli Lig’e çıkışının ikinci yılında şampiyonluğu İstanbul dışına taşıması, en az Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA Kupası’nı ve Süper Kupa’yı alması kadar önemli bir olaydır. Bir ihtilaldir, bir milattır.

***

Ben, Trabzonspor’un kazandığı her kupayı teker teker gördüm, yaşadım. Bir Trabzonlu olarak, her gittiğim yerde sevgi ve ilgi odağı oldum. Daha ortaokul öğrencisiyken bir profesör kadar saygı gördüm; zira şampiyon bir kentin insanıydım.

Trabzonspor sayesinde sayısız sevinç ve fakat iki kez de, büyük, ama gerçekten çok büyük üzüntü yaşadım. Bunlardan birini hepiniz biliyorsunuz, çoğunuz bizzat o 5 Mayıs 1996 acısının içinde bulundunuz. Buna karşılık diğerini, daha doğrusu ilkini çoğunuz hatırlamıyorsunuz bile.

***

Bin dokuz yüz seksen bir yılının yirmi beş mart günü. Türk A Milli Takımı, Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda Galler karşısına çıkıyor. Dünya Kupası elemelerinde resmi bir maç. Teknik patron, Özkan Sümer. İlk on birde beş Trabzonsporlu oyuncu var. Efsane kaleci Şenol Güneş, takım kaptanı; Necati Özçağlayan, Hüsnü Özkara, Güngör Şahinkaya ve Tuncay Soyak ise diğer temsilcilerimiz.

O zamanlar Galler, şimdiki gibi güçsüz bir takım değil, uluslararası arenada iyi bir ismi var. Buna karşılık biz henüz komplekslerini yenememiş bir averaj takımıyız. Yine de o gün iyi oynuyoruz, çok iyi mücadele ediyoruz. Maçın genel görünüşü, eninde sonunda bir gol atıp galip geleceğimiz şeklinde. Ta ki, 66. dakikaya kadar.

***

Zamanın en formda ve güçlü savunma elemanı Hüsnü Özkara, bir Galler karşı atağında soldan ortalanan topa uçarak kafa vurmayı deniyor. Oysa top yerden sadece bir karış, yani ayakla rahatça karşılanabilecek yükseklikte. Olan oluyor, zeminle Hüsnü Özkara arasında kalan topa Harris dokunuyor ve golü yiyoruz.

O dakikaya kadar alkış alan takım birden dağılıyor. Tribünler homurdanmaya başlıyor ve Ankara seyircisinden, bir daha asla unutmayacağım ve sonsuza kadar kesinlikle affetmeyeceğim bir tepki yükseliyor: “Trabzon dışarı!”

Liseyi bitirinceye kadar Trabzon’da yaşamış bir gencin Ankara’daki ikinci yaşamının henüz başlarında yaşadığı bu olayın ne kadar ağır bir hakaret niteliği taşıdığını anlayabilmek için sadece bu yazıyı okumak yetmez elbette. O olayı yaşamış olmak lâzım. Yok, yok, hayır; yaşamamış olmanız çok daha iyi.

***

O takımın kaptanı ve Türk futbol tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Şenol Güneş’in Moldova karşısına Galatasaray ağırlıklı bir kadroyla çıkmış olması, Özkan Sümer’in 1981 yılındaki tercihinden çok farklı bir olay değil. Şükürler olsun ki, Güneş, Sümer’in yaşadığı şanssızlığa uğramadı ve yüzümüzü güldürdü. Eğer kaybetseydi, bilin ki tribünler “Cim-Bom dışarı” şeklinde değil, “Güneş istifa” diye bağıracaklardı.

Hiç şüphe yok ki, Şenol Güneş çok zor bir görev üstlendi. Ancak O, bu makama hatır-gönül için ya da hemşeri muhabbetiyle değil, bir efsane, bir kahraman, bir futbol azizi olduğu için getirildi. Spor basınının egemen isimleri ile ahbap-çavuş ilişkisi olmadığı halde seçildi. Güzel sesli bir şarkıcının abisi, karizmatik bir aktörün yeğeni olmadığı halde layık görüldü. Ciddi, çalışkan, dürüst ve güvenilir olduğu için bayrağı teslim aldı.

***

Ey Trabzonsporlular! Şenol Güneş’in milli takımda başarılı olarak Türkiye’yi ilk kez Dünya Kupası finallerine taşıyabilmesi, Trabzonspor’un tekrar şampiyonluğa ulaşabilmesi kadar önemli ve gurur verici bir başarı olacaktır. Gelin bir yandan Trabzonspor’u, diğer yandan da Trabzonspor’un ulusal kahramanını var gücümüzle destekleyelim. Şu önümüzdeki iki seneyi ziyan etmeyelim. Hiçbir tribünden “Trabzon dışarı” ya da “Güneş istifa” sloganları yükseltilmesine bir daha asla fırsat vermeyelim. Muhtaç olduğumuz kudret, bu kentin doğal kaynaklarında mevcuttur!.. 9 Eylül 2000