Genel Futbol Yazıları

Trabzonsporlu’nun “U” Hâli

Sözün bittiği yer vardır ya, işte oradayız” diye tanımlıyor durumu, Dr.Murat Kaçmaz. Ha düzeldi ha düzelecek derken, insanların umudunu canlı tutmaya çalışırken, bıkmadan usanmadan yazışıp dertleşirken… ceviz büyüklüğünde dolu taneleri gibi tepemize düşen yenilgiler öylesine hırpalıyor ki insanı.

Sınıf arkadaşım Murat hoca haklı mı yoksa, dedim dün gece bir ara kendi kendime; söz bitti mi gerçekten? Gerçi, zorlanarak da olsa bir şeyler yazarım yine o onurlu insanlara, ama onlar artık inanırlar mı bakalım!..

İki maç daha kaybedersek tribünlere sığmayız, diyen Alpkan da haklı çıkıyor gibi. Hafta ortasındaki kış gecesi ayazına, ekonomik kriz ortamındaki ekstra bilet masrafına ve dahi ellerinde Trabzonsporla ilgili hiçbir olumlu veri olmamasına rağmen İnönü Stadı’na akın eden belki on bin Trabzonsporluya bakınca bir tuhaf oldum dün aksam. Hani çok kullanılan bir kalıp var ya “Dünyada böyle bir olay yok” diye; yok vallahi…

***

Çarşamba sabahı, elektronik posta kutumu, ne yalan söyleyeyim, korkarak açtım: Resmen yığılmış, Trabzonsporlu yüreğinden çıkan mesajlar. Kupa yenilgisini ilân eden düdükten uykuya dalıncaya kadar, bölük pörçük kâbuslarla her irkilip uyanışımda ve nihayet sabah kalkıp işe gelinceye dek zihnimi kurcalayan acabalar, gece bir Kuzey Amerika üniversitesinden gelen mesajın içindeki, yazılarımı tanımlamak için çok kibarca seçilmiş “iyimser” sıfatının içime düşürdüğü tedirginlikler… Hepsi ama hepsi, mesajları bir bir açtıkça uçup gitti üzerimden, yerini ılık bir hafifleme hissine bırakarak.

Aslında, birkaç yazı önce, ülkemizdeki klasik “taraftar” tiplemesine, yani hiçbir şey katmadan, oturduğu yerden hep istenmesi ısrarına değindiğim zaman aldığım yanıtlar uyandırmalıydı beni duruma. O kadar mesaj gelmişti ki Trabzonsporlulardan, kendisinin bu tiplemeye uymadığını belirten, her koşulda desteği sürdüreceğini söyleyen. Ancak, insan, her şeyin bir sınırı vardır elbet diyor kendi kendine ister istemez; bu kez dayanamayacaklardır, bu sefer isyan edeceklerdir….

***

Ben mucizelere inanmam derim ya hep; bu, gerçek bir mucize işte!.. Trabzonspor içten ve dıştan örselendikçe, saha sonuçları aşağı doğru frenden boşaldıkça kulübüne sahip çıkıyor Trabzonsporlu. Bu ülkede gerçek bir gelişme varsa, Trabzonsporlu genç aydınların niceliğinin ve niteliğinin artmasıdır bana göre. Ülkenin ve dünyanın dört bir yanından uzatılıyor eller, öyle bir kenetlenme, öyle bir direniş ki, yaşamayan anlamaz. Siz bakmayın timsah gözyaşlı medya mensuplarının “Bir Devin Çöküşü” manşetlerine, Trabzonspor öyle bir taraftar nesli yakalıyor ki, İstanbul’un köklü kulüpleri bile belki yavan kalır yanında.

İşte bu nedenle ve bu nefesle bir kez daha diyorum ki, bizim kitabımızda umutsuzluğa yer yok. Ben de biliyorum durumun çok sıkıntılı olduğunu, ben de farkındayım elbette matematiksel küme düşme tehlikesinin; ama böyle bir kenetlenmeyi, böyle bir seferberlik halini, böyle bir insan gücünü, böyle bir sevgi selini görüp de görmezden gelmek dürüstlük olur mu sizce? Buna rağmen Trabzonspor’un başına daha büyük bir felâket gelirse, bu mucizenin kare kere karesi, küp kere küpü olur, bana sorarsanız.

Ayrıca siz “Böyle olacağı belliydi”, “Biz zaten söylemiştik” veya “O Adam ve O’nun destekçileri” gibi sözlere de kulak asmayın asla. Bir kere, Trabzonspor’un başına böyle bir şey geleceğini kimsenin önceden söylemek gibi bir şansı olamazdı; zira futbol dünyasında -bendeniz dahil- bu kadar öngörülü ve zeki bir insan yoktur maalesef. Dahası, bırakın Türkiye’yi, Dünya futbol tarihinde bile böyle bir trajedi de yaşanmamıştır bugüne kadar, bazı çok bilmişlerin “deneyim” diye size yutturmalarına yarayacak. Trabzonspor’un bu denli ağır bir krize gireceğini önceden söyleyebilmek için, bunu içinden geçirmek, duacısı olmak ve -dilim varmıyor ya- katkıda bulunmak gerekir hem…

***

Demem o ki, sevgili Trabzonsporlular, oradan buradan yükselen felâket çığlıklarına fazla kulak asmayın bugünlerde. Bu iş, kulak işi değildir, göz ve gönül işidir bir kere. Yürek işidir; muhakeme gücüne sahip beyin işidir. Lütfen, kulübümüze sahip çıktığımız gibi umudumuza da kol kanat gerelim şimdilerde. Umuttur bu dönemde en üzerine titrenerek muhafaza edilmesi gereken varlık. Tamam, başarısızlıktan üzülüyoruz, tedirginlikten üşüyoruz epeydir bu koşu yolunda; lâkin, “mutlu”nun “u” halidir “umutlu”. Umutlu olmadan mutlu olmak ne mümkün böyle krizlerde. Şüphesiz taşıyacağız umudumuzu bunca iç ve dış karamsarlara, felâket pazarlayıcısı simsarlara rağmen. Çünkü sonuçta o umut taşıyacak bizi yeni mutluluklara.

Direncimiz kırılmayacak, ümidimiz tükenmeyecek, başımız öne eğilmeyecek; inatla muhafaza edeceğiz bu “u” halimizi. Geçmişten ve bugünden dersler alıp yeniden kuracağız geleceğimizi…

*******