Genel Futbol Yazıları

Trabzon’u Fener Kurtardı

Belki yetmişli yılların sonları, belki de seksenlerin ilk basamakları. Kesin olan… Trabzonspor’un seri şampiyonluklar dönemi. İngilizlerin Tottenham’ı, dostluk maçları yapmak üzere İstanbul’da. Yine şampiyonlukla tamamlanan bir sezonun hemen sonrası, yani haziran ayı olabilir. Bir ihtimal de, yeni bir sezon öncesindeki hazırlık dönemi, ağustos falan.

O zamanki Tottenham’da, iki ünlü Arjantinli, Ardiles ve Villa top koşturuyorlar. Adamların yıl boyunca bir dolu maçını izleyip hayran kalmışız. Peşpeşe iki maç yapacaklar. Biri bizimle, diğeri Fener’le.

Aslında maçların pek havası yok. Pek değil, hiç havası yok. Futbolcular maça pek yoğunlaşamıyorlar; seyirci de ilgili sayılmaz. Ben yine de maçın sonucunu merak ediyorum.

Aston Villa, renkdaş falan demiyor, bizi 4-0’la bir güzel benzetiyor. Tamam, Trabzon’da değil ama İstanbul da kendi sahamız sayılır, en azından onlar için mutlak gurbet.

Skor dokunuyor bana. Gerçi adalılar Fener’e de, benzer bir tarife uygulayıp sahadan 5-1 galip ayrılıyorlar; ancak bu beni hiç ilgilendirmiyor. Avrupa Kupaları’nda destanlar yazan, iç sahadaki çoğu maçını gol yemeden tamamlayan koca Trabzonspor nasıl olur da dört gol yer, diye kahroluyorum. Upuzun bir kış mevsiminde ancak o kadar gol görmüşüz kalemizde, tatlı bir yaz akşamında tam dört gol ne demek!..

***

Aradan geçen yirmi yıl, Trabzonspor’un az gol yeme özelliğini, o ünlü savunma anlayışını fena halde hırpaladı. Değil Avrupa’da, değil deplasman maçlarında, Avni Aker’de bile dört gol yer oldu. Sadece bu sezon, ligden düşen Siirt’ten ve kupa çeyrek finalinde Galatasaray’dan dörder gol yedi. Yetmedi, yine küme düşen Adanaspor’dan da üç…

Yani artık Trabzonspor dört gol yediğinde, ben yine çok üzülüyorum ama Türkiye bir şok yaşamıyor. Bu anlamda bakarsak, Trabzonspor’un cumartesi akşamı Galatasaray’a 4-0 yenilmesi önemli bir toplumsal hadise sayılmaz. Ancak…

***

Okuyanlar biliyor, maçtan önce “Banko Trabzonspor” başlıklı bir yazı yazdım. Trabzonspor’un maçın bankosu, favorisi olduğunu düşündüğümden değil, maçı kazanmak için varını yoğunu ortaya koyacağı duygusuyla öyle bir başlık attım. Trabzonspor’un her maçını kazanmasını istediğim için, her maçından ayrı keyif aldığım için, her maçını ayrı bir oyun olarak gördüğüm için oturup yazdım.

Trabzonspor Kulübü’nün yetkilileri ve sorumluları da benden farklı düşünmüyorlardı. Her fırsatta, Trabzonspor’un çok ciddi bir mücadele vereceğinin altını çizdiler. Hatta, indikleri havaalanında öyle beyanatlar verdiler ki, Galatasaray’ın bir beraberlik alması bile zordu!

***

Sonrasını hep birlikte izledik. Trabzonspor, daha ilk yarıda, Galatasaray’a gerekli olan skorun tabelaya yansımasına karşı koyamadı. Maçı da tarihi bir hezimetle tamamladı. Tamam, Fenerbahçe maçındaki gibi müthiş bir seyirci desteği yoktu, üstelik çok önemli eksikleri vardı, maçın ilk yirmi dakikasında çok uygun pozisyonlar da yakalamıştı. Ama ne fark eder, maçı 4-0 yenik bitirmişti ya.

Şimdi… Sözüm Trabzonspor’un değerli yöneticilerine, teknik heyetine ve oyuncularına… Ne kadar eksiğiniz, ne kadar sorununuz, ne kadar iç sıkıntınız olursa olsun, asla ve asla bu maçı bu sonuçla kapama özgürlüğüne sahip değildiniz. Samsunspor’un, Kocaelispor’un, Ankaragücü’nün başı dik ayrıldığı sahayı o skorla terk etme hakkınız yoktu. Elbetteki rakibiniz çok güçlüydü, bu sezon sizi Avni Aker’de bile dörtlemişti; hem hâlâ ulaşabileceğini düşündüğü bir hedefi vardı. Bu nedenle… Yenemeyebilirdiniz, hatta berabere de kalamayabilirdiniz; ancak hiç değilse fark yememeliydiniz.

***

İsterseniz şu istatistiklere bir kez de birlikte bakalım. Trabzonspor Galatasaray’a İstanbul’da bugüne kadar hiç üç farklı kaybetmemiş. Galatasaray bu sezon İstanbul’da, Erzurumspor dışında kimseye dört farklı üstünlük sağlayamamış; Trabzonspor da kimseye dört farklı yenilmemiş.

Şunu bilin ki, bu verilere bakan her insan bizi kolayca suçlayabilir. Onlara, biz bu sezon İstanbul’da, İstanbulspor maçı dahil, hiç puan alamadık; Fenerbahçe’den de beş yedik, diyebiliriz. Bu, elbette hafifletici bir nedendir, lakin beni yine de rahatlatmaz.

***

Bakınız arkadaşlar! Trabzonspor cumartesi akşamı büyük bir badire atlatmıştır. Fenerbahçe’nin Samsun’da galip gelmesiyle, bin yıllık bir beladan kurtulmuştur. Biz, yatıp kalkıp Fenerbahçe’ye dua edelim. Eğer onlar Samsunspor’un golüne cevap veremeselerdi de, Galatasaray şampiyonluğu kapsaydı, Trabzonspor rezil olmuştu rezil!

Söyleyiniz lütfen; bu linçci medyaya, bunca yazara, çizere, spor yorumcusuna, fena korumcusuna, kodummu oturttururumcusuna nasıl anlatacaktık, nasıl cevap yetiştirecektik. Tamam, ben sizlerin masumiyetinden zerre kadar kuşku duymuyorum, duyamam da; eksiğiniz vardı, motivasyonunuz cılızdı, lig bitmişti, para sıkıntısı, tatil hevesi falan… Hepsine tamam. Ama anlatamazdık arkadaşlar, kimseye anlatamazdık. Herkes “Bravo, görevinizi yaptınız!” diye dalga geçecekti. Trabzonspor, “müebbet”e mahkum edilecekti.

Demem o ki sevgili Trabzonspor’un her kademedeki sevgili görevlileri; Trabzonspor sıradan bir kurum, Trabzonsporluluk sıradan bir etiket değildir. Trabzonspor demek, en olumsuz şartlarda bile, hiç değilse onurunu koruyacak sonucu elde etmek demektir. Trabzonsporluluk, hiçbir zaman utanmamak demektir.

***

Sabırla, inançla, hakkıyla şampiyon olan Fenerbahçe’nin yeni taraftarlık zihniyeti takımına nasıl bağırıyordu: “Bizler inandık, siz de inanın!” Ne güzel, ne derin! Onlar inandı ve şampiyon oldu. Bizi ise Allah korudu, “Bizler utandık, siz de utanın!” tezahüratından yani…Mayıs 2001