Genel Futbol Yazıları

Toto Kafa

Belki on,-onbeş sezondur pek göz atmıyorum, ama bir zamanlar, gazetelerin salı sayılarında yayımlanan Spor-Toto tahminlerini hiç sektirmezdim. Her hafta olmasa da, sıkça toto oynardım oynamasına da, gazete tahminlerine takılmamın ana nedeni, kendi takımımın maçına layık görülen rakamı kritik etmekti. Çocuk ve sonrasında ilkgenç kafamla, iç sahadaki maçımızın karşısına yazılan “0”a bile dayanamaz, “2”ye denk geldiğimde ise resmen fenalık geçirirdim.

İlk heyecanlar, delikanlılık hırsı işte; rakip takıma bırakın puan vermeyi, ümit vermek bile sıkardı canımızı. Hem sanki maçın sonucunu gazete tahmini belirleyecekti. Zaten salı gazeteleri sık sık yanılırdı. Bazen, biraz da onlardan aldığım destekle rahat rahat gittiğim maçlardan boynu bükük ayrılırdım, kim zaman da “tahmin tedirginliği” içinde dahil olduğum tribünden güle oynaya dönerdim evimize.

***

Aslında gazete tahminlerinin belirlediği bir şey de vardı bir yerlerde. Şöyle genel bir hatırlama-toparlama gayreti yapıyorum da; o tahminler, yaygın medya elemanlarının gönüllerinden geçenleri belirlememize yarıyordu bir yerde. Toplu olarak -bugünlerde tekrar gündeme yerleşen şekliyle- “taşra” olarak adlandırılan bu uçlu bucaklı coğrafyanın irili ufaklı merkezlerindeki futbolseverler, özellikle İstanbul deplasmanları öncesindeki “Banko 1”lerle yaşadılar bunca sezonu.

Gerçi o maçların çoğu “1” oldu olmasına da, kimseye “bir” faydası olmadı, ne o tahminlerin, ne de o az değişir sonuçların. Ara sıra, şerefli “0”lar ve sürpriz “2”ler çıkmadı değil o mücadelelerden; ama lig sonundaki sonuçlar -Trabzonspor’un 6 sezonluk direnişi dışında- hep “1” oldu nihayetinde: “Banko İstanbul”

***

Şimdi biz böyle yazıyoruz ya, üç büyük kulübün taraftarı dostlarımız, içten, dıştan kızıyorlar haliyle; bölücülük yapıyorsunuz diye. Onların ki, tam tersine bütünleştiricilik şüphesiz: “Tüm kupalar İstanbul’da toplansın!”

Birbirimizi kırıp da ne yapacağız, her iki taraf da kendince haklı, karşı tarafca haksız. Voltaire bile, bir maç çıkışında kendisine uzatılan Tele-Vole mikrofonuna “Uzun zamandır devam eden bir anlaşmazlık, her iki tarafın da haksız olduğunu gösterir” dememiş miydi!

***

Anlamsız, düzensiz bir yazı olsun, hatta yazı bile olmasın, önemli değil; konuyu kapayacağım kapamasına da, büyük bir gazetemizin, bu haftaki Fenerbahçe-Ankaragücü maçı için yaptığı tahmine dokunmasam olmaz: “Banko 1”

Ankaragücü Süper Lig’in ilk lideri malumunuz. İkinci haftayı da lider kapadı. Her ne kadar gol ortalaması bir haftada 8’den 7’ye düşmüş olsa da (!) yine müthiş golcü bir takım. Geçen sezon da iyiydiler ama bu sezon bir başka güçlüler. Tesadüfen atmıyorlar, rastgele oynamıyorlar. Tamam, ilk iki haftadaki rakipleri, bildik üçlünün -ya da dörtlünün- oynadıklarından daha zayıftı, lakin iki haftada 14 gol de insanı biraz düşündürür hani.

Bu Ankaragücü, şimdi taraftarıyla, yönetimiyle, teknik kadrosuyla, futbolcusuyla kenetlenmiş, aşka gelmiş, Saraçoğlu otobülerine doluşmuş. Fenerbahçe ise lige şöyle böyle başlamış, daha ziyade Avrupa’yla uğraşmış. Maça da çarşamba yorgunu olarak çıkacak. Farketmez: “Banko 1”

Anladık, Fenerbahçe’nin 18 maçlık bir iç saha serisi var. Geçen sezonun şampiyonu, kadrosu yıldız kaynıyor, hocası birinci sınıf, mazisi de başarı dolu… İyi de bu maçta biraz olsun beraberlik olasılığı yok mu yani? Bu Saraçoğlu serisi, son durağı sonsuzluk olan bir sürgit mi sanki? İstatistiğe, tarihe bir şey diyemeyiz de, Ankaragücü’nün Fenerbahçe’yi İstanbul’da 8 kişiyle yendiğini yazan yaprağını ne yaptık tarihin?

Ben onu bunu bilmem dostlar. Bu maçın toto tahminine bir “0” koymak boynumuzun borcuydu, Türk futbolu adına. En azından, nezaketen öyleydi. Tamam, önce “1”, sonra “0”; ama lütfen bir “0”. Ne kaybederdik ki, “1”in arkasına bir “0” eklemekle. Futbol birikimimiz, deneyim tartımız ve onların ötesinde kalbimiz “Banko 1” dese bile bir “0”ı çok görmemeliydik Süper Lig adına.

***

Küçüktük, hiçbir sorumluluğumuz yoktu hayatta. Her ihtiyacımız karşılanırdı büyüklerimiz tarafından. Her şey bizim içindi, “Banko 1” bir anlamda. Sadece, arada bir azar işitme yükümlülüğümüz vardı o zamanlar. “Nato mermer, nato kafa” lafını hiç unutmam, o günlerden. Ciddi bir yanlışı tekrar edecek kadar sinir bozucu olduğumuzda, bir eliyle kafamızı tık tıklarken, diğer eliyle de mermere ya da taşa vururdu büyüğümüz. Kafa değil, taş sanki, anlamına gelirdi bu uyarı. Gazetedeki bazı “Banko 1”lere baktıkca o söz geldi işte aklıma. Bu kadar iyi çıkış yapmış bir Ankaragücü’nden bile bir “0”ı esrigeyen rijiditeye sözüm: “Toto kafa, nato kalp” 2001