Genel Futbol Yazıları

Sahte Stoper Faciası

Asistan odasını arayıp kıdemli arkadaşlardan birini telefona rica ettim; bir yandan da önümdeki monitörden Trabzonspor sitelerini ziyaret ediyorum. Çocuklardan biri ilgili kişiyi telefona çağırırken diğerleri de havadan sudan sohbet ediyor.

– “Hakan ağabeyin Güneydoğulu hastasının getirdiği leblebiden yediniz mi? Size de tadı ve kokusu biraz tuhaf gelmedi mi” diye sordu birisi.

Sesinden tanıdım, hastanedeki nadir Trabzonsporlu olanlardan bir diğeri onu destekledi:

– Ben de bir avuç yedim, şimdi midem acayip yanıyor. Sahte leblebiydi galiba!..

Sahte leblebi olur mu oğlum ya!

Sahte rakı oluyor ya!..

– O başka, etil alkol yerine metil alkolden yapıyorlar. Sahte leblebiyi neden yapacaklar akıllım?

– Neden olacak oğlum, sahte nohuttan tabii ki!..

Ne diyeyim çocuğa, tam Trabzonsporlu…

***

Sahte rakı hadisesinin ölüm saçtığı ocakların her gün artan sayısı başta İstanbul olmak üzere tüm ülkede şiddetli bir şoka neden olurken, kaçımız bu coğrafyadaki milyonlarca insanın zaten başta medya olmak üzere çeşitli ortamlardan ve odaklardan dayatılan sahte hayatları sürdürmeye çalışan yarı-ölü mağdurlar olduğunun farkındaki acaba?

Gerçek gösteri “Reality Show” adı altında amansız bir baskı kurmuş sahte tv kanalları, hepsi birbirinin aynısını yazan, birkaç bin kendini yarı-bilir kişinin yaşadığı magazin hayatını koca bir ulusa sanki kendi özyaşamıymış gibi kabul ettirmeye, bu ülkenin sadece geçim derdi ile uğraşan sade vatandaşının sırtına, bir de mutlu olmaları için her şeyin emirlerine amade edilen, ama yine de bir türlü mutlu edilemeyen celebrity’lerin tabansız tasalarını dert etme vazifesini yüklemeye çalışan sahte gazeteler, sahte yazarlar, sahte tebessümlü, sahte gözyaşlı anchorman’ler…

Ve o sahteci medyanın sahte futbol gündemi arasında uzun bir aradan sonra yeniden bir başkaldırı mücadelesi veren gerçek bir halk kahramanı, Trabzonspor

***

Trabzon FutboluGerçek futbol… Her kazanılan topla rakip kaleye akma gayreti… oyunu soğutma, zaman çalma nedir bilmeyen, topu dinlendirmeyen, kendisi de dinlenmeyen, kendi seyircisini de bir an olsun rahat oturtmayan harbi futbol… Sahtesi, hilesi, hurdası olmayan, bir oyun değil, bir yaşam tarzı

Trabzon kenti… tereyağının, peynirin, ekmeğin, simidin… her şeyin, her nimetin hakikisinin, halisinin sunulduğu o kutlu şehir… sahtesiz, katkısız hayat hikayelerinin sahnesi…

***

O kadar gerçek bir yerdir ki Trabzon, sahte paranın girişi bile hikaye edilecek kadar ender rastlanır bir olaydır orada…

Mesut Çapa ve Rahmi Çiçek hocalar, Serander Yayınları’ndan çıkan “Yirminci Yüzyıl Başlarında Trabzon’da Yaşam” adlı kitaplarında 1922 yılında Batum’dan gelen sahte parayı anlatırlar, nadirattan bir hadise olarak.

Bir de fıkrası vardır, bilindiği üzere, Trabzon’a sokulmaya çalışılan bir başka sahte paranın:

Rivayet odur ki, ticareti ve parayı çok seven bir ilimizden birkaç vatandaşımız şeytana uyup sahte para işine de el atarlar. Ancak, acemilik ya, 36 liralık banknotlar basarlar. Neyse ki, bu paraları piyasaya süremeyeceklerini anlamakta gecikmeyen kafadarlardan biri diğerlerine der ki:

– Arkadaşlar, biz bu paraları Karadeniz’e götürüp orada harcayalım. Onlar biraz safçadır, kandırırız kolayca.

Atlayıp otobüse düşerler yola. Yolda uykuya dalan hür teşebbüsçüleri Karadeniz’in nemli sabahı uyandırır. Trabzon otobüs terminalinde inen kafadarlar, kendilerinden çok eminler ya, gördükleri ilk dükkan olan küçük bir bakkala dalıp, bir test mahiyetinde, ellerindeki çantadan çıkardıkları 36 liralık banknotu uzatırlar:

“Şu parayı bozabilir misin hemşerim?”

Bakkal gözünün ucuyla takip ettiği yarı-uyanık yarı-müşterilerine son derece nazik bir biçimde karşılık verir:

– Bozarım tabii, iki 18’lik mi istersiniz, yoksa dört tane 9’luk mu!..”

***

Trabzonspor geçen çarşamba akşamı Gaziantepspor’u konuk etti kupa çeyreğinde. Aslında kora kor geçen maçta evsahibi takımın şansı daha yaver gitti ve ilk golü atmak ona nasip oldu. Sonrasında gelen Bordo-Mavi rahatlık önce gevşekliğe, ardından da laubaliliğe dönüştü ve dört gün sonra bu kez kendi evinde öten Kırmızı-Siyahlılar oldu, Trabzonspor’un 3-0’ını 3-2 ile bozarak!..

O maçta Trabzonspor’un temel sorunlarından biri gol ayaklarının, daha doğrusu gol kafalarının ciddiyetsizliği ise, bir diğeri de savunmada yaşadığı sorundu. O sorun ki, geçmişte gol yemeden hep kazanılan uzunca dönemde bile çok açıkça göstermişti kendini…

Bugün hepimiz bir kez daha gördük ve kabul ettik ki, Trabzonspor’un derin bir “stoper sorunu” var. Gaziantep yenilgisinin teknik adı “Sahte Stoper Faciası”dır. Geçen sezonun ara transferinde kadroya katıldıktan sonra 2004 yılının yaz aylarına kadar görevini başarı ile yapan, bu sezon başında da bir yabancı kulüp tarafından kendisine büyük paralar önerilen arkadaşımız da dahil olmak üzere Trabzonspor’un mevcut kadrosunda sağlam, güvenilir, istikrarlı, asla vasatın altına düşmeyen, ne yapacağını, ne yapmayacağını ve dahi ne yapamayacağını kendisi, hocası ve taraftarı bilen, bilebilen bir stoper yok. Ve pek tabii ki, Trabzonspor’un oynayacağı üç zorlu İstanbul deplasmanından bu stoperler ile nasıl çıkacağını bilen yok!..

***

Trabzonspor’un stoperleri konusunda son kez 2 yıl önceki Avusturya kampında izlediğim, 0-0 sona eren Borussia Dortmund maçında yanıldım: Trabzonspor bu sezon stoperde sorun yaşamaz, dedim. Maalesef, bir kısmı bugün de kadroda olan arkadaşlarımız beni yalancı çıkardılar; ama bir yandan da sağolsunlar bu konuda bir daha yanılmamam için bana çok güzel bir ders verdiler.

Mesela, iki ay önce Antalya kampında oynanan Werder Bremen maçı’nın 5-6’lık skoru benim için sürpriz olmadı. O maç için yazıma “Havuz Problemi” başlığını uygun bulup şunları tuşlamışım klavyeden:

“İki yarının ortak noktası, Trabzonspor’un savunma yapmayı becerememesi idi. Kalesini bu kadar misafirperverce açan bir takımın çok çalışması gerektiğini düşünüyorum… Göbekte Tolga-Karel ikilisinden umutlu idim, müthiş hayal kırıklığına uğradım. Trabzonspor’un özellikle savunmanın ortasından verdiği açıklar resmen felaket. Savunmayı toparlayacak dengeli bir oyuncuya çok ama çok ihtiyaç var. Yoksa “Tomas fiyaskosu” daha çok konuşulur… Tipik bir havuz problemidir bu. Üstten doldurursunuz, alttan boşalır; elde bir şey kalmaz. Hep attığınızdan bir fazla yersiniz; oynadığınız oyun, eldeki skor su topu maçına uygundur da, havuz boş olduğu için futbolmuş gibi görünür gözünüze…”

***

Bunları bu işi bildiğimi anlatmak, bakın haklı çıktım, demek için alıntılamadım buraya. İçim yanıyor, sinirimden kahroluyorum da, onun için defalarca tekrarlıyorum… Trabzonspor’un, Necati gibi, Kadir gibi savunma oyuncusu yok, olamadı. Oysa Trabzon futbol altyapısından en çok da stoper çıkardı eskiden…

Şunu bir türlü kabul edemiyorum: Trabzon’un altyapısından nasıl olur da mevcut stoperlerden daha iyisi çıkmaz. Çıkmıyorsa neden yabancı oyuncu hakkı bu mevki için kullanılmaz da, şampiyonluk yarışı gibi çok ciddi bir mücadele böyle vasat oyuncularla -af buyrun- “sahte stoper”lerle yürütülmeye çalışılır.

Yine… lütfen anımsayınız… Sadece Trabzonspor’un Necati-Kadir ikilisi ve sonrasındaki Hüsnü Özkara, Bahattin Güneş ve Kemal Serdar gibi savunmacıları değil, Galatasaray’ın Falco-Stump’u, Beşiktaş’ın Ronaldo-Zago’su da şampiyonluğun anahtarı idi. Günümüz futbolunda bir gerçek var: Gerini sağlam tutacaksın. Yoksa gerçek şampiyon değil, hep –bağışlayın- sahte şampiyon olursunuz; yani, Gönüllerin Şampiyonu!..

***

Alın işte Karel’i. Dünya iyisi bir çocuk. Futbolun temel ilkelerini de biliyor; ama stoper olmaz. Kendisi de biliyor, “Benim yerim ön libero” diyor; lakin bence bu konuda daha da geniş, daha enlemesine düşünmeli! Ön veya arka değil, liberoluğu için daha ziyade “yan” tanımlamasını tercih etmeli! Mümkün olduğunca yan hem de. Taç çizgisinin yanına, ötesine, en iyi ihtimalle yedek kulübesine doğru mesela!

Ha Karel’in hiç iyi maçı yok mu? Var tabii… Ben de hakkında iyi şeyler yazdım. Ancak Karel gibi stoperler ile Trabzonspor ne şampiyonluk ne de Şampiyonlar Ligi görebilir; bu da bir vak’a…

Ben bu Belçikalı kardeşimizi ilk alındığında Gerede kampında gördüğümde yaşamıştım birinci şoku. “Stoper” diye tanıttıkları oyuncu da tam bir “baby face” yani “bebek yüz” mevcuttu. Öyle temiz yüzlü adamdan stoper falan olma efendim! Şöyle azıcık dişini gösteren rakip bundan değil ayağındaki topu, bacağındaki şortu bile alır!

Stoper dediğin azıcık sert mizaçlı olacak. Tamam, katil suratlı olsun demiyoruz; ama pek de sevimli olmayacak. Bülent Korkmaz’a, Alman Stump’a, Zago’ya bakın lütfen. Bizim Hami karşısına Bülent geldiğinde topu nasıl çabuk ayağımdan çıkaracağım, diye telaşlanır, takımına en iyi ihtimalle taç kazandırabilirdi, hatırlayınız…

***

Hep Karel’den örnek veriyoruz ya, haksızlıktır aslında. Çocuk yabancıdır, Türkçesi yoktur, okuyamaz, demoralize olmaz, diye hep o sulardayım. Yoksa diğer stoper oynayan veya potansiyel stoper ilan edilen oyuncularımızın da potansiyeli yeterli değil maalesef. Alınmaca, gücenmece yok. Ben Trabzonspor’da oynayan her oyuncuyu seviyorum; ama Trabzonspor’u hepsinden çok daha fazla seviyorum, esirgiyorum.

İyi oyuncu olduklarını iddia ediyorlarsa, çalışsınlar, kendilerine iyi baksınlar, beni mahçup etsinler. Şurada 2 ay daha zamanları var…

***

Neden 2 ay diyorum?

Vade iki aydır, çünkü benim bundan sonraki sezonlarda böyle savunmalarla mücadele etmeyi sinirim kaldırmaz. Daha önemlisi, Trabzonspor’a yakıştıramam. Ne Trabzonspor’a, ne de Şenol Hoca’ya kıyamam.

Zaten en iyi Şenol Güneş hatırlayacaktır, 1996’da kaçan gerçek şampiyonluğun ve elde kalan gönüllerin şampiyonluğunun baş mimarının sadece sahte kaleci Metin Mert değil, aynı zamanda sahte stoper Cengiz de olduğunu.

Hadi bu sene geçti geçiyor; nereye kadar gidebileceksek o kadar gideceğiz; ama gelecek sezon, yani Güneş’in tüm sorumluluğu en baştan yüklendiği maratonda, kimse ama hiç kimse bu gerçek teknik direktöre, bu gerçek futbol adamına gerçek stoper oynatma olanağı tanımaktan kaçamaz. Çünkü Trabzonspor, forvet elemanları ne kadar yetenekli olursa olsun, gerisini sağlam tutmadan şampiyon olamaz!.. Mayıs 2005