Ameliyat Masası

Kendim Ettim, Kendim Korktum

Robin Williams’lı sinema başyapıtı “Ölü Ozanlar Derneği” filmini hepiniz bilirsiniz. Peki ya “Patolog Eşi Yazarlar Derneği”nden kaçınızın haberi var ?..

Tanıyanların malumudur, biz eşimle meslektaşızdır. O’nun uzmanlık alanı, patoloji. İhtisasını bizim hastanede yaptı, orada devam ediyor. Bilimsel yanı kadar sosyal yönü de kuvvetli bir ekolün temsilcisidir. Patologlar; hocasıyla, uzmanıyla, asistanıyla sık sık yemekli toplantılar yaparlar. Bu yemeklere eşlerin de katılması kural gibi bir şeydir. Biz patolog eşleri, bu toplantılara gide gele, zamanla bilinçlendik ve kendi örgütlerimizi (!) kurduk. Önce, Patolog Eşleri Birliği’ni, sonrasında da, daha özel bir organ olan Patolog Eşi Yazarlar Derneği’ni !..

Derneğin en ünlü üyesi Gürkan Doğan, şair ve akademisyen. Halen, Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı. İlk şiir kitabı “Küçük Şeyler” 1995’de, ikinci eseri “Ortancalar” ise bir yıl sonra yayımlandı. Geçtiğimiz aylarda basılan üçüncü kitabının adı ise “Mavi”. Bakın ne diyor Gürkan hoca son kitabında: Her rüya gündüzden geçer / her yara içerden kapanır / bir yıldız ölür / göktaşı olur…

Diğer şair üyemiz, Dadal Günce. İdealist bir hekim, dopdolu bir insan. İlgi alanlarının toplamı, yerkürenin yüzölçümü kadar. Önemli bir şair olan babası, yaşama çok erken veda etmiş. “Dadaloğlan”ın, belki ciltler dolusu eseri var; ama henüz basılmış kitabı yok. Bu çağdaş halk ozanının mizah-taşlama türünde yazdığı eşsiz şiirlere, internetteki kişisel sitesinden ulaşmak mümkün. Benim her defasında kahkahalarla okuduğum ve kendisi zahmete girmeyip her şeyi başkalarından bekleyen Trabzonsporlu kalabalığa çok uyduğunu düşündüğüm dizeleri ise şöyle: Ordakiler bir ses verin / birazcık tepki gösterin / benden şiir istemeyin / kendiniz uydurup yazın… / Dadal bakıyor aleme / söz bulunmaz ahvalime / güvenmeyin elaleme / kendiniz uydurup yazın…
Levent Seçkin, başarılı bir jinekolog. Aşırı Fenerbahçeli ve onulmaz bir kitap kurdu. Felsefeye duyduğu merakın net sonucu ise iki “seçkin” kitap. Şimdilik tabii. “Ben Baba” isimli ilk kitabı, 1997’de basıldı. Üç yıl aradan sonra yayımladığı ikinci kitabı ise “Ben Müslüman” adını taşıyor ve teknoloji çağı insanına ciddi bir uyarıda bulunuyor: “Sadece maddesel yanımıza yönelik yaşayıp maddi çıkarlarımızı sevginin önüne koyarak asla mutlu olamayız… içinde sevgi olmayan hiçbir eylem, evrensel gerçekliğe uygun değildir; Allah iradesi olamaz.”

Gelin, Ben Müslüman’ın “Rönesans, Aydınlanma ve Deizm” bölümüne birlikte göz atalım: 1543’de Polonyalı astronom Nicolas Copernicus, Heliosentrik Dünya Görüşü denen ve Hristiyan skolastiğini temelinden sarsan görüşlerini Gökcisimlerinin Dönüşleri adlı kitabında yayımladı. Dünyanın, evrenin merkezi değil, güneş etrafından dönen bir gezegen olduğu fikri, kilise için yenir yutulur bir şey değildi…

***

Kopernik’in yukarıdaki keşfi, çok önemli ve fakat asırlar boyu gözlerden kaçmış bir gerçeği yansıtıyordu. Tıpkı, Trabzonspor Kulübü’nün, Mehmet Ali Yılmaz’ın kendi tapulu malı değil de, Trabzon kentinin ve ruhunu Trabzonspor boyutunda arındıran tüm futbolseverlerin kurumu olduğu gerçeği gibi. Ve, bu gerçeğin somut bir sonuca dönüşmesi, yani, onursal başkanlarına verdikleri desteğin bir türlü kulüplerine artı değer olarak dönmediğini gören Trabzonsporluların kurumlarına sahip çıkmaları da, bazı çevrelerce ve dahi bizzat onursal başkanca beklenen bir gelişme değildi.

Eski başkan Yılmaz’ın, her ne pahasına olursa olsun, yeni yönetimin soluğunu kesme çabası da, işte o “beklenmeyen”in yarattığı şokun başlattığı bir süreçti. Yine kendisi gibi, “beklenmedik gelişme” ile sarsılan “Yılmaz-üzmez” medyacıların “muz ortalarına vole çakma” gösterileri ise, bizim gibi “Koşulsuz Trabzonsporlular” için asla beklenmedik bir şey değildi.

Mehmet Ali Bey’in, kongre döneminden beri “yılmaz” savunucusu olan bir ulusal tv kanalında pazar gecesi yayımlanan röportajını izledim. Her zamanki gibi, Trabzonspor’a neler verdiğini ve hiçbir şey almadığını anlatan; lafı neredeyse, kendinden önce Trabzonspor diye bir kulüp olmadığına getiren; “Trabzonspor benim sevdam.” derken, bir yandan da “Bana yar olmayan sevdanın katli vaciptir!” şeklindeki şark felsefesine uyarak, kendisine onursal başkanlık payesi veren kurumunu, sürpriz çeklerle ve icra davalarıyla batırmaya çalışan Yılmaz’ın, yeni yönetim için sarfettiği bir söz, gerçekten çok ilginçti: “Geçmişime baksınlar, başlarına gelecekleri anlarlar!

***

Biz yine dönelim, Levent Seçkin’in kitabına: Takdiri ilahi, kitabının yayınlandığı gün vefat etti Copernicus. Yüce Allah, bu aziz kulunun engizisyonda işkenceye maruz kalmasına rıza göstermemişti. Piyango, Giordano Bruno’ya vurdu. Sonradan düşünce özgürlüğünün simgesi olan bu bilim adamı, Roma engizisyonunda yargılandı ve ölüme mahkum edildi. Karar okunurken, “Beni ölüme yollarken, siz, benden daha çok korkuyorsunuz.” dedi…

***

Sevgili Trabzonsporlular ! Bilin ki; her zaman olduğu gibi, bu dönemde de, “bazı hemşehrilerimizin” “Trabzonspor’un iyi olması” gibi bir amaçları yok. Onların sıkıntısı, hiç kaybetmek istemedikleri bir seçimi kaybetmiş olmaları. Onların şüphesi, görevde kaldıkları süre içinde bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları tasarrufların ortaya çıkması. İşte bundan korktukları için, baskı kurmaya, tehdit etmeye, yaşam hakkı tanımamaya gayret ediyorlar. Genel kurulun seçtiği yeni yönetimi, dolayısıyla da, Trabzonspor Kulübü’nü boğmaya çalışıyorlar. Lakin, kendileri, boğazına yapıştıkları kurumdan ve kişilerden daha çok korkuyorlar. Belki, kendi yöneticilik dönemlerini hatırlayıp korkuyorlar; belki de, saha sonuçlarının yetersizliğine rağmen kırılmayan o “onurlu” desteğe bakıp korkuyorlar. Trabzonspor’un her türlü güçlüğe ve de onlara rağmen eninde sonunda düzlüğe çıkacağını anlayıp korkuyorlar. Hem de çok korkuyorlar. Ve… korkmakta da çok haklılar