Kategorize Edilmemiş

Bence Doğru Taktikti

Günlük koşuşturmacamız, yaşam mücadelemiz içinde leblebi kadar yer tutmayan konular, tartışmalar, şöyle bir beş dakika göz atıp geçtiğimiz spor sayfalarına öyle büyük meselelermiş gibi yansıyor ki, şaşırmamak elde değil. Hakan Şükür mü Galatasaray’a kazık atı, yoksa eski kulübü mü ona? Ahmet Dursun ile Fazlı’nın arası bugünlerde nasıl? Giray Bulak gerçekten Hami’yi sevmiyor mu? Ve daha bunlar gibi nice ayrıntı; tekrar üstüne tekrar.

Tamam, futbol tüm dünyada ilgi gören bir spor. Çok büyük paraların döndüğü bir dev endüstri. Hepimizin sevdiği bir eğlence aracı. Çoğu futbolsever gibi ben de gazete okumaya arka sayfadan başlıyorum ve bundan hiç ama hiç utanmıyorum. Lakin işi bu kadar mikro düzeye indirmeye gerek var mı gerçekten?

Türk futbolunun sadece bir Avrupa şampiyonu var. Ancak gelin görün ki, bu kulübün UEFA şampiyonluğundan çok teknik direktörü ile yıldız oyuncusu arasındaki jip tartışması gündemde kalmış. Trabzonspor, tarihinde 200 gole yaklaşan tek oyuncu çıkarabilmiş. Ne yazık ki, onun da bu başarısından çok hocası ile arasının nasıl olduğu yansıyor sütunlara.

Şimdi diyeceksiniz ki, bizim eleştirdiğimiz, vurgulamaya çalıştığımız nokta, 200 gol atacak kadar büyük bir oyuncunun hocası tarafından yedek bırakılması. Evet, öyle diyeceksiniz ; ama beni inandıramayacaksınız. Elbette içinizde samimi olanlar, Trabzonspor’un iyiliğini isteyenler çok. Lakin birçoğunuz da Giray Bulak’ı yıpratabilmek için bu konuyu eşeliyorsunuz. Sahi, daha dün Hami hakkında bir dolu olumsuzluğu yazıya döküp çocuğu Alamanya gurbetlerine yollayan siz değil miydiniz? “Bir röportaj yaptım, Hami satıldı” diye ortalıkta dolaşan yok muydu aranızda?

Giray Bulak bu takımın teknik patronudur. Oyuncularını en yakından o izler, en iyi o tanır. Trabzonludur, katıksız Trabzonsporludur. Trabzonspor’un başarısını hepimizden çok ister, dahası mutlak ihtiyaç duyar. Hami’nin bir maçın sonucuna ne derece etkili olacağını da çok iyi bilir.

Ben Hami’nin tek başına aldığı çok maç izledim. Buna karşılık sahada sadece dolaştığı maçlara da şahit oldum. Daha önemlisi, doksan dakika boyunca iyi niyetle didinmesine rağmen fizik gücünün yetersizliği nedeniyle sonuç alamadığı oyunları izledim. Hami Mandıralı bugün artık otuz yaşını aşmış bir emektar. Kendine ne kadar iyi baksa da adeleleri yaşlanıyor. Bugüne kadar çok sayıda sakatlık geçirmiş ve son yıllarda birçok maçın ikinci yarısında yerini başka bir takım arkadaşına bırakmış ; yani doksan dakika oynayamamış.

İşte Erzurum’da olan da buna benzer bir durum. Hami yine doksan dakika sahada kalmamış ; ama bu kez maçın son düdüğü çaldığında sahanın içindeymiş. Hocası, bunun nedenini şöyle açıklamış : “Hami’yi taktik icabı yedek soyundurdum. Yavaş Erzurumspor orta sahasının yorulmasını bekledim.” Son derece mantıklı bir açıklama değil mi? Nitekim, Hami oyuna girdikten sonra ilk onbirde sahaya çıktığı maçlardan çok daha üretken olmuş; gol atmış, gol attırmış. Giray hocanın taktiği “düpedüz” tutmuş.

Siz bakmayın bazı yazarların “Hami’yi oyunun başında sahaya sür, kötü oynarsa oyundan al” diye akıl vermelerine. Oyunun başı, en kötü takımın bile en fazla direnç gösterdiği bölümdür. Oysa Türkiye’de, Fatih Terim’in Galatasaray’ı dışında hiçbir takım maçın altmışıncı dakikasından sonra pres yapamaz. İşte belli bir yaşa gelmiş, fizik gücü vasat ama tekniği üst düzeyde ve yaratıcılığı olan oyuncular, bu andan sonra sonuca daha çok etki edebilirler. Tıpkı, Erzurum’daki Hami gibi.

Giray Bulak’ın Hami’yi oyuna aldığı dakikaya bakın. Seksen değil, yetmiş değil, altmış değil. Hatta devre arası bile değil. Hami oyuna daha kırkıncı dakikada girmiş. Hangi coğrafyada mı? Herkesin, bu rakımda hiçbir deplasman takımı ikinci yarıyı çıkaramaz, dediği Erzurum’da. Peki sonuç ne olmuş? Trabzonspor deplasmanda hiç yenemediği Erzurumspor’u, hem de alışılmadık derecede çok pozisyon bularak mağlup etmiş.

Hiç şüphem yok, Hami maçın başında sahada olsaydı, Giray hoca bu kez de Sergen’i oynatmadığı için eleştirilecekti. Sergen’i sahaya sürseydi başka bir kulp bulacaklardı. Zira sorunu asıl kaynağı Giray hocanın taktik anlayışı, takım tertibindeki tercihleri değil. Esas mesele hocamızın medya mensupları ile iletişim yetersizliği. Buna bir de kendi kendine konuşma yasağı koyduktan sonra daha da çok dillenmesi eklenince bazı duygusal eleştiriler kaçınılmaz hale geliyor işte.

Giray hoca iyi bir teknik adam; ancak onun da eksikleri, hataları var. Daha önceki hocalarımızın olduğu gibi, bundan sonrakilerin olacağı gibi. Ben bir şey bilir, bir şey söylerim. Trabzonspor’un teknik adam krizi ile kaybedecek kredisi yok. Hepimiz hocaya karşı hoşgörülü olmalı, destek vermeliyiz. Ona düşen ise medya mesuplarına doğru sadece “bir adım” atmasıdır. İnanıyorum ki, bizim taraftakilerin çoğu ona doğru birden fazla adım atmakta tereddüt etmeyeceklerdir.