Ameliyat Masası

Yaşasın Tiyatro

Transfer piyasasında fırtınalar koparken Trabzonspor’daki “sessizlik” sürüyor. Yönetim değişikliğinin ana teması “Süper transferler, çok güçlü kadro” idi oysa. Trabzonspor’a gönül verenler artık bıkkın, umutsuz ve mutsuz. “Sessizlik mutluluğun en büyük göstergesidir” demiş William Shakespeare. O zamanların İngiltere’sinde öyleymiş demek ki…

***

Ünlü yazarın yukarıdaki sözünü “Bir hiç hakkında fazlaca gürültü” adlı eserinden aldık. Bakalım, bizim futbol Shakespeare’miz Gordon Milne, yıllardır “Yanlışlıklar komedyasını” oynayan Trabzonspor’a hangi oyunu sergiletecek Avni Aker sahnesinde. En büyük aday “Hamlet” tabii ki ; yani “Olmak ya da olmamak…”

***

Yerlinin yerlisi” deyimi iyi niyetle icat edilmişti ama birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. İçimizde öyle bir grup, öyle bir zihniyet var ki ; yabancıyı da yerliyi de yerlinin yerlisini de yemekten büyük haz duyuyor, adeta bu şekilde yaşıyor. Onlar için yabancı, yerli önemli değil ; “yenir” bir şey olsun yeter…

***

Milne ile çalışma kararını makul ve saygıdeğer buluyorum. Ancak teknik patron kadar önemli bir konu, kimin yardımcı hoca olacağı. Ali Kemal Denizci’nin, yabancı bir hocanın ancak kendisinin asistanlığını yapabileceği şeklindeki beyanı çok hoş ama sadece bir espri işte. Denizci, gerçek bir Trabzonsporludur ve ona yakışan davranış iyi bir ikinci adam olarak bu kulübe hizmeti sürdürmesidir.

***

Şu kaderin cilvesine bakın. Ligin ilk yarısında atılan her golden sonra birbirleriyle kucaklaşan Hami Mandıralı ile Ali Kemal Denizci şimdi medya marifetiyle münakaşaya başladılar. Çok muhabbet tez ayrılık getirirmiş deyip geçeceğim ama konu Trabzonspor olunca geçemiyorum işte.

***

Hami’nin takım içinde sorun yarattığını anlamak için teknik direktör yardımcılığından teknik direktörlüğe terfi etmeye gerek var mıydı sanki ? Tamam, Hami sorunlu bir oyuncu olabilir. Ancak bu durumdan Hami’nin kendisi kadar, yıllardır bu kulübü yöneten büyükleri ve bu takımı çalıştıran hocaları da sorumlu değil mi sizce ? Pırlanta gibi çocuklarımızı idare etmeyi bilmiyoruz, sonra da gönderip kurtulmayı düşünüyoruz. Aman ne iyi ediyoruz !…

***

Bakın arkadaşlar, Trabzonspor’un sorunlarını ulusal gazetelere ropörtaj malzemesi yaparak ulaşabileceğimiz bir mertebe yoktur. Eskiden bu gibi işleri usuletle ve suhuletle hallederdik hep. O zaman da kol kırılırdı ara sıra ; ama forma içinde kalırdı mutlaka. Bugün de Trabzonspor’un hiçbir değeri kendini temize çıkarmak için bir başka değeri afişe etmemeli bence. Unutmayalım ki, Trabzonspor’un büyüklüğü bütünlüğünde saklıdır.

***

Mesaj TV’deki Trabzonspor açık oturumu epeyce şenlikli geçti. Sabahın iki buçuğuna kadar ekran başında kaldık. Taylan Üner’in üslubu, Muhittin Öztürk’ün sempatik yaklaşımı ve Tuncay Bender’in samimi ifadeleri gecenin olumlu notlarıydı. Ancak programın sürpriz yıldızı “Trabzonspor’un sorunları kendi içinde çözülmelidir” diyen değerli hemşehrimiz Halim Saral’dı. Bakınız ; yukarıdaki paragraf.

***

Yılın incisi, yılın hocasından geldi. Şampiyonluk öyküsünü Hürriyet gazetesine anlatan Fatih Terim aynen şöyle buyurdu: “İlie’nin satılması bir düşünce devrimiydi.” Tövbe !.. Güya İlie’yi satarak diğer oyuncuları motive etmişler ve şampiyon olmuşlar. Sevgili hocam, dokuz puan geriden gelip hem de İlie gibi bir silahınızı kaybetmenize rağmen şampiyon olmanız her türlü takdire değer. Lakin böyle vecizeler uydurmanıza zemin olamaz. Ben size düşünce devriminin nasıl olacağını kısaca açıklayayım. Gün gelir de kulübünüzün gelirlerini büyük ölçüde arttırarak sizi ligin ortasında büyük bir gol ayağınızı satmak zorunda bırakmayacak projeler ve fikirler üretir ve hayata geçirirseniz bunun adı “düşünce devrimi” olur. Sizin yaptığınıza ise “Sahibinden, ihtiyaçtan” denebilir ancak ?..