Ameliyat Masası

Masum Değiliz Hiçbirimiz

Sizlerin de farkında olduğunuz gibi, bir süredir ortalarda yoktum. Olaylı kupa maçı ile başlayan çok dinamik bir süreci, sesimi çıkarmadan izlemek durumundaydım. Taş atıldı, atılmadı; Bariç miydi, Oscar mıydı? Neyse ne efendim… Sonuçta, Trabzonspor ceza almadı; ama bizim köşe, her hafta muhtelif ebat ve evsafta taşlar atmak suçundan üç hafta süreyle kapalı kaldı. Varsın kapatılsın; biz önemli değiliz, Trabzonspor’a bir şey olmasın.

***

Trabzonspor’a bir şey olmasın dedik ama, iş bizim dememizle bitmiyor maalesef. Hem güzel hem de sevimsiz şeyler geldi Trabzonspor’un başına, bu süre içinde. Önce tur atladı, lider oldu; sonra beş gol yedi, perişan oldu. Kader mi? Hayır hemşehrim, futbol! Peki şanssızlık mı? Asla dostum, sistemsizlik bunun adı…

***

Trabzonspor’un ömrü çok uzun şüphesiz. Ancak bazı şeyler var vadelerini dolduran. Tabular var, sonra kompleksler; çağdaşlığa direnenler var, kul olup kuldan mucize bekleyenler; çalışmadan kazanmak isteyenler var, vermeden almaya çalışanlar. Son üç maçta tribüne teşrif etti, diye bu takımın oyuncularına yıllardır ettikleri eziyetler unutulacak sanan sabırsız ve küfürcü seyirciler ve onları hiç bir şey yapmadan seyredenler.

***

Sahamızda şaşırtıcı bir yenilgi yaşadık; bir devrede beş, yirmi dakikada dört gol yedik, diye pes mi edeceğiz yani? Yok mu sayacağız, inkâr mı edeceğiz otuz yıllık emeği, efsaneyi? Kolunda dört kırıkla yaralı bir kaplan gibi savaşan Osman’ı da mı görmezden geleceğiz? Geri gelmiyor, form grafiği alçalıyor, diye hırpalayacak mıyız, Abdullah gibi bir fedakar yeteneği? Tamam, bu aralar biraz ürkek, silik… Fakat, kaç maç kurtardığını unutacak mıyız Hami’nin? Ve, beş gol yedi, diye asacak mıyız, Nihat gibi bir temiz insanı?..

***

Hiçbir şeyi görmezden gelmemeli, fakat hiç kimseyi de silip atmamalı bir kalemde. Hesap kelimesi hoş değil; ama hiç olmazsa nedenini sormalı bazı şeylerin. Bu kulübe yıllardır hizmet eden Ünal ve Tolunay neden böyle isteksiz, mesela? Şota nasıl koptu Trabzon’dan peki; ya da kimin aklına uyuldu bu konuda? Bu oyuncu kadrosunun neden kendine güveni kalmadı, neden panikliyor iki farklı galipken bile ve neden bir psikolog görevlendirmeye yanaşmıyor yönetim hala? Ve, neden İstanbul’da, ne sebepten sadece üç-dört kişiyle yapılıyor bu kulübün en hayati toplantıları?

***

Sorulacak sorular az çok belli, ne zaman sorulacağı da. Ki, bu zaman değildir o zaman. Soruların zamanı yarışın tam ortası değil, sezon sonları ve kongre dönemleridir. Ve değil midir ki, o dönemlerde sus pus kalındığı, sinsi hesaplar yapıldığı için, çare bulunamamıştır yıllardır içimizi kemirip duran hastalığa. İyi düşünün sevgili Trabzonsporlular! Gün gelir, Trabzonspor -olmaz ya- ölürse, bu pis hastalıktan, paylaşacak veya paylaşamayacak bir değer de kalmayacaktır ortada. Çünkü, kurumlar çokca farklıdır kişilerden; öldükten sonra değil ancak yaşadıkları sürece faydalanılır miraslarından…

***

Şenol Güneş gibi bir Trabzonsporlu’yu kaynatmışız biz bu kazanda, ne gam. Yılmaz Vural’ın seçilmesi hataydı belki. Tamam… Kaç kişi tümden yanlış olduğunu düşünüyordu peki? Asıl yanlış olan, yeni sezona Vural’la başlamaktı şüphesiz. Kendisi dahil herkes biliyordu ki, Vural yolcudur birkaç hafta içinde. Fakat gönderilme şekli yanlıştı elbette. Teknik Direktörlüğe getirilen Sümer’in, Genel Menacer, diye takdim edilmesi de.

***

Sümer’den, o ünlü disiplinini oturtmasını bekledi bazıları, lakin çok sular akmıştı bu köprünün altından. “Yönetici” diye gelenlerin yıllar yılı tedavi etmeye yanaşmadıkları bir hastalığa, “düzeltici” diye getirdikleri bir kişinin çare bulması mümkün değildi. Nitekim öyle oldu. Eski ve fakat ünlü futbol doktoru da, bu amansız hastalığın pençesinde buldu kendini. Gençlerbirliği maçı sonrasında, O “mayın” dedi; yöneticiler “kaza”, bazıları ise “Tanrı’nın adaleti”. Elhak, hepsi doğruydu; peki ya sonrasında alınan karar?

***

Yılmaz Vural dostumdur, severiz birbirimizi. Özkan Sümer’i ise asla sempatik bulmadım ve sevgi boyutunda pek bir şey yok aramızda. Fakat, konu Vural’ın Gençlerbirliği takımı ve Sümer’in Trabzonspor’u olursa, hiç düşünmem, her maçı kazansın isterim Sümer; bir zamanlar ötekinin onurunu kırmış olsa da. Ve, bugün Sümer görevden alındığında bir tuhaf sızlar içim. İsterim ki, incinmesin hiçbir hemşehrimin onuru. Trabzonsporlu yüreği işte, yufkadan yumuşaktır yeri geldiğinde.

***

Trabzonspor’un bugün içinde bulunduğu ruh halini, dışardan bakan birinin anlayabilmesi çok zor. Özkan Sümer bazı hatalar yaptı; ama sonuçlarına da en çok O üzüldü. Futbolcular kendilerine bir çeki düzen veremediler; ama onlar da çok üzgünler. Büyük transferler, süper kadro vaadinde bulunup bu kulübe “Shaaka Vak’ası”nı yaşatan yöneticiler de. Sabırsızlık ve vefasızlıkla sahadaki oyuncuları şaşkına çeviren taraftarlar da çok üzgün mutlaka. Yani… Hepimiz suçluyuz belli oranlarda ve hepimiz üzgün aynı oranda…

***

Şimdi, “asa”, Denizci’nin elinde. Biz efsane bir kulübüz, Ali Kemal de bir efsane. İnanıyorum, kısa vadede başarılı olacağına; seri galibiyetler ve hatta Ali Sami Yen’den çıkarılacak tur var, bu takımın yazgısında. Ama sadece o kadar. Sonrası mı? İşte o bize kalmış. Ya doğru, dosdoğru bir yol bulacağız, ya da yanlışı yanlışla düzeltmeye devam edeceğiz. Ya aklımızı başımıza alıp çağdaş bir kulüp, çağdaş bir yönetim ve çağdaş bir taraftar kitlesi yaratacağız, ya da Trabzonspor’u sıradanlaştıracağız. Seçim bizim…