Basında Kulaçoğlu

Trabzon ne yana düşer? (Radikal-2005)

TANIL BORA 

Sadece en iyi Trabzonspor yazarı değil, Türkçenin en iyi futbol yazarlarından da biri olan Hakan Kulaçoğlu’nun, www.ntvmsnbc.com sitesinde yayımlanmış tatlı bir yazısı vardır… İstanbul’da bir jübile maçında Bordo-Mavililer üst üste gol kaçırıyordur. Yine müthiş bir fırsat daha harcanmışken, tribünden bir uşağın sesi duyulur: ‘Binkel olsaydı kömerdi oni’… Kastedilen, Danimarkalı santrfor Pingel’dir. Trabzonspor o aralar aylarca uğraşmıştır Pingel’le, ‘geldi, geliyor’ derken gerçekleşmemiştir bu transfer. Tribündeki uşak ise, hayatında ‘kasedini’ görmediği, ne idüğünü bilmediği, ama hep bahsini duyduğu ‘Binkel’in gelişini (inişini!) Mehdi bekler gibi beklemiş olmalıdır.

Pingel sendromu

Trabzonspor’un yabancı transferi tarihinde, ‘geldi, geliyor’ diye aylarca mevzu edilen adamlar hep olmuştur. Bu adamların gelemeyişi ya da kendilerine kavuşulduğunda umulanı veremeyip yarım sezonu zor çıkarmaları (Misse Misse, Lange, Campbell), Trabzonspor’un son 20 yıllık hüsran tarihinin simgeleyici motiflerinden biridir. Zurawski’yle ‘ilgilenmelerini’ izlerken bunu düşündüm. Hele 6 ay uğraştan sonra gerçekleşmeyince transfer, bir ‘Binkel’ tasası düştü yüreğime…

1983/84’ten beri ‘en birinci’ olamayan bu müstesna kulüp, 1995/96’da Avni Aker’de Fener’e yenilip şampiyonluğu yitirmenin travmasıyla, bir ehemmiyetsizleşme girdabına dalmıştı. Üç sezon önce, yönetimden M. Ali Yılmaz’ı uzaklaştırıp riskli bir öze dönüş hamlesine girdiler. Önce ciddi ciddi küme düşme tehlikesiyle sınandılar, ama sonra toparlandılar ve son üç sezonda iki Türkiye Kupası kaldırıp, iki sezondur şampiyonluk kovalıyorlar. Gelen sezonda da iddialılar. Her halükârda, ‘üç büyükler’ lâfı öyle kolay sarf edilemiyor artık, Trabzonspor küsurata sayılamıyor.

Zurawski işinin gıdıkladığı ‘Pingel sendromu’ ve Tolga’nın Ukrayna’ya gidişi, biraz güven sarsıcı oldu doğrusu. Üstelik, Şampiyonlar Ligi ön elemesi nedeniyle sezona herkesten evvel hazır olmaları gerekirken… Fatih ile Gökdeniz’in ‘dışarıya gitme’ heveslerinin ‘idare edilmesi’ de yorabilir daha Trabzonspor yönetimini. Bana kalırsa, Tolga gitmemişken bile, savunmayı ve kaleyi berkitmek âcil ihtiyaçlarıydı zaten.

Trabzonspor’un ‘büyükler’le nispeti meselesi de çok önemli bence. Hakan Kulaçoğlu, İletişim’den çıkan ‘Fırtına-İhtilâl-Efsane: Trabzonspor’ derlemesinde yer alan, ‘Bu yola kimliksiz devam edilmez!’ başlıklı yazısında, bu huzursuz ilişkiyi anlatır. Trabzonspor, ‘üç büyükler’ ile ‘ötekiler’ arasında bir yerdedir. İlk şampiyonluklarında, bütün ‘Anadolulular’ nazarında, kendi içlerinden çıkmış bir kahramandı. Sultan sofrasına oturduktan sonra ise, onun haklı gururu, ‘aşağıdakilere’ kibir olarak görünmeye başladı. İstanbullulular da, onu aralarına kabul ederken, hep ‘dışarlıklı’ gördüler aslında. Trabzonspor da kimliğini oturtamadı: ‘Fatih-sultan’ ruhuyla ‘asî-barbar’ ruhu, karmakarışıktı. İstanbul’a hınç ve haset karışımı bir kasılmayla, ‘Anadolu’ya ise kardeşlerinin suratına bakmayan azâmetli abi tavrıyla yaklaştı. Kulaçoğlu’nun dediği gibi: ‘Taşra kulübü olmanın dezavantajlarıyla bir İstanbul büyüğü olmanın sevimsizliklerini birlikte yaşadı, taşıdı.’ 1980’lerden itibaren, birçok alt-metropol özellikli şehirle beraber Trabzon’un da memleketin ‘marjına’ itilmesi, taşralığının koyulaşması, bu kıskacı daralttı.

Havuzda tavır değişiyor

Yeni hamlesinde de kafası-gönlü karışık Trabzonspor’un. Zaman zaman, ‘büyüklerin’ hegemonyasına, bozuk atıyor; ama kimi zaman da, oligarşik sistemdeki yerini sağlamlaştırma kaygısıyla yapıyor bunu. ‘Dört Büyükler’ nüfusundan düşmemeyi, cânhırâşça önemseyerek. Örneğin naklen yayın gelir havuzundaki mutaassıp tavrında da görüyoruz bunu. Oysa Trabzonspor, İstanbul ile ‘Anadolu’ arasında, halden anlayan bir aracı kurum olamaz mı? Bir tür ‘üçüncü yol’ önderliğine katkıda bulunamaz mı?

Trabzonspor yönetimi, Ahmet Çiğdem’in sezon sonuna doğru yazdığı gibi, şoven linç girişimleriyle namlanan Trabzon’un sosyal ortalamasından çok daha geniş bir ufka sahip. Şenol Güneş’in ‘gücün hukuku değil hukukun gücü’ formülü, tam da sahalarımızda görmek istediğimiz şiâr! Trabzonspor’un ilk çıkışında var ettiği, ‘farklı bir güç’ umudunun belirtisi… Fakat ara ara ‘Oyunu saha dışında da oynayacağız!’ meâlinde tehditkâr çıkışlar yaparak, yine arada derede kalıyorlar. Her halükârda göze fer batna cilâdır, Trabzonspor’un dinamizmi!

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=157056