Basında Kulaçoğlu

Hem yabancılaşma, hem romantizm (Radikal-2006)

Belki de aslında bu yazının başlığı ‘Futbolu sevmeli mi?’ olmalıydı. Daha önce de böyle endişelere kapılmıştık zaten. Ancak gene aynı sorunun aklımıza düşmesinin nedeni, iki kitap. Sabık editörüm, meslektaşım, YKY’de birlikte çalıştığım, kardeşim saydığım Barış Tut’un ‘yabancılaşma öyküsü’ ‘Futbol Nedir ki’ ve gene meslektaşım, kardeşi olduğum ‘abla’ların oğlu ve yeğeni Tanıl Bora’nın, her şeye rağmen futbol güzellemesi ‘Kârhanede Romantizm’. İkisini de ayrı ayrı yazmak isterdim ama, hem yer yer birbirlerine cevap veriyor gibiler; hem de, malum, önümüz Dünya Kupası, biz bir süre o kupanın dışında bir şeyi zor yazarız gibi geliyor.

‘Futbol Nedir ki’, arka kapağında da belirtildiği gibi, ‘yitirilmiş bir aşktan -belki de yitik bir ülkeden- kalan bir yabancılaşma öyküsü.’ Bu yabancılaşmayı yaşayan kişi, çocukluktan beri futbolla haşır neşir olmuş, YKY’deyken nefis bir ajanda yapmış, bir sergi düzenlemiş (ne yazık ki, onun için tatsız sonuçlanmıştı), aylarca Aykut Kocaman ile İstanbulspor’un peşinde koşarak (bu dönem de bir kalp kriziyle sonuçlanmıştı) eşine ender rastlanır kitaplardan ‘Kocaman Bir Adam’ı yazmış bir futbolsever olunca, insan daha da bir katmerli üzülüyor. Karşıyakalı, sonra Beşiktaşlı Barış, o çocuğun stada ilk gidişini şöyle anlatıyor: “Güneşli bir bahar öğleninde heyula gibi stadın merdivenlerinden çıkıyor, babasının elinden tutarak.
İçini hareketlendiren bir yeşillik çıkıyor karşısına, devasa tribünleri doldurmuş rengârenk insanlar ve sesler, sesler, sesler…” Kitabı bence esas olarak bir roman. Çocuğu, daha sonra genci hem birinci tekil şahıs, hem üçüncü tekil şahısla anlattığı; edebi değere sahip, futbolun değişiminin bir hayatın akışı içine sığdırıldığı bir roman. Yazık, böyle tutkulu ve bilinçli futbolseverleri kaybetmek bizi olsa olsa üzer. Belki diyorum, çirkin olanın yanında güzelliklerin de varlıklarını sürdürdüğünü kabul edip bir gün aramıza döner.

Tanıl Bora ise, o benzersiz ‘Tanıl’ üslubuyla, nefis espri anlayışıyla, her şeyin farkında olsa da futbolu hâlâ seven taraftarın, seyircinin kalender bakışıyla yazmış. ‘Kârhanede Romantizm’, adını, futbol âleminin çirkinliği, kirliliği içinde kimi insanların yazdığı yazıların marjinalliğini kasteden Hakan Kulaçoğlu’na borçlu. Kendisi gibi, Tanıl gibi insanlar. Sonra Yiğiter Uluğ, Can Kozanoğlu ve daha niceleri ki, Tanıl önsözünde çoğuna bir selam göndermiş. Bağış Erten ise, kitabın arka kapağında yazarı bize ‘seyirci’ kimliğiyle tanıtıyor: “Bir gün Gençlerbirliği maçına yolunuz düşerse, sürekli bağıran, kırmızı-siyah el örmesi atkısıyla ‘huşu’ içinde takımını seyreden adama dikkat edin. O iflah olmaz romantik nasıl bir ‘kârhane’de olduğuna hiç aldırmadan, yağmur demez, çamur demez biricik Gençler’inin maçlarına, yetmez, arkadaşlarını da götürür, o da yetmez etrafındakileri futbola kazandırır. Bununla da kalmaz: yazar!”

‘Kârhanede Romantizm’, futbolu sevmek üzerine bir kitap. Yazarının yaklaşık 10 yılda yazdıklarından bir derleme, toplam 50 yazı. Taraftar, istatistikler, maçlara çocuk getirmek (“Maça çocuk götürmek bir büyük sevap, tribün folklorunda çocuk bir neşe kaynağı, çocuk için maç bir sirktir…”), takımların renkleri, formaları, takımların ve futbolcuların adları, yerli-yabancı bazı takımların tarihlerinden bir demet, statlar, ‘oligarşi’ye karşı çamur içinde debelenen mahalle takımlarının iç ferahlatan güzelliği, vesaire. İki değerli spor adamının bir solukta okunacak iki kitabının bunca yakın arayla yayımlanması da bizim şansımız.

Sevin Okyay