Fırtına, İhtilal, Efsane,Trabzonspor

Yerlinin Yerlisi, Formanın Terlisi

Elinizdeki kitapta yer alan hemen her yazıda üzerinde hassasiyetle durulan noktalardan biri “özkaynak”tır. Her Trabzonsporlu olmasa da, birçoğu, başarıya giden yolun buradan geçtiğine inanmıştır yıllar boyu…

Nasıl öyle olmasın ki ama?.. Bir kulüp, tarihindeki tüm başarılara kendi bölgesinden yetişen oyuncuları bünyesinde ağırlıklı olarak bulundurmaya başladıktan sonra erişmişse…

Trabzonspor’un yıllarca hayal kırıklığı yaşadığı ikinci ligde mutlu sona ulaşarak Milli Lig’e terfi ettiği kadronun çoğunluğu özkaynaktan… Türk futbolunda bir olmazı olur hale çevirdiği kadrosu da öyle… Dahası, kazanılan 6 şampiyonluğun hiçbirinde yabancı oyuncu yok bünyede… Durup dururken çıkmıyor bu “yerli”, “yerlinin yerlisi” inancı…

***

Trabzon insanının futbola yeteneği olduğunu kabul etmeyen yok gibi. Küçük-orta ölçekli bir kentten koca bir ülkenin futboluna damga vurmak saygı uyandıran bir başarı. “Dünya Üçüncüsü” ulusal takımda Trabzonsporlu oyuncu yok sayılır, ama Trabzon kökenli oyuncuları görmezden gelmek mümkün mü? Bugün Avrupa’da top koşturan Türk temsilcilerinin çoğunluğu Trabzon kökenli. Bu bir tesadüf değil şüphesiz. Üstelik, bu denli başarılı bir ulusal takımın hocaları da Trabzonspor kökenli ise…

Yabancı oyunculara ciddi miktarlarda para ödediği dönemlerinde hiç başarısı bulunmayan Trabzonspor camiasından “yabancı transferi” meselesine sıcak bakılmaması çok doğal. Bu asla bir yabancı düşmanlığı değil ama. Gelen yabancı oyunculara hep sevgi ve saygı gösterilmiş Trabzon’da. Kaliteli yabancıya kucak açılmış. Ancak sonucun genelde hüsran olması işin tadını kaçırmış haliyle.

Sadece Şota kalmış gönüllerde, dillerde. Neredeyse şampiyonluk kupasını kaldıracaktı o da. Geri kalan kupaların hepsini de gördü Gürcü yıldız. Şota’yı ve ikizi Arçil’i kendinden ayrı görmedi Trabzonspor taraftarı. Belki yine bölgesel bir yakınlıktan, çok çabuk kaynaştı ikizlerle. Hissettikleri tamam da, onların da Karadenizli olduğunu düşünmelerinde bile bir mesaj vardı aslında. Bizim gibi, diyorlardı ikizler için. Bizden biri; yerli. Hatta, yerlinin yerlisi…

***

Deyim çok kullanılmış olsa da, rahmetli gazeteci Orhan Kaynar’ın kaleminde hayat buldu en çok. Kaynar, başta Hami Mandıralı olmak üzere Trabzon kökenli oyunculara ayrı düşkünlüğü olan bir insandı. Hami’ye “Altın Çocuk” adını takmıştı; füzecinin her sıkıntılı döneminde ona sahip çıkan bir ağabeydi. Sadece oyuncular için değil, teknik adamlar için de özkaynak yanlısıydı Kaynar. Ve yalnız değildi bu düşüncesinde. Yine de… O yazılarında sık sık “yerlinin yerlisi” deyimini kullanmasa, belki de çok bilinen ve kabul edilen bu durum tarihte yerini bu kadar somut bir şekilde alamayacaktı.

Yerlinin yerlisi… Neden ama?.. Bir çeşit şovenizm mi? Bir tür coğrafik kendini beğenmişlik mi? Kendi insanından başkasına güvenmemek mi?..

***

Trabzonlu’nun bu ülkenin başka bölgelerinden, farklı vilayetlerinden yetişmiş futbolculara karşı soğukluğu, tepkisi olmadı asla. Gün geldi, dışarıdan alınan oyuncuları bölge çocuklarından üstün tuttu hatta. Trabzon kökenli oyunculara göstermediği hoşgörü ile sabretti onlara. Hatta bu başlı başına bir sorun oldu kurum içinde. Yerlinin yerlisi kırıldı, darıldı bu tutuma. “Evdeki buzağıdan öküz olmayacak” bıkkınlığıyla başka denizlere açıldı nice “özkaynak”.

Takım kaybettiğinde, işler kötü gittiğinde yerlinin yerlileri birinci derecede sorumlu tutuldu hep. Onlar, inançsızlıkla, sorumsuzlukla suçlandı. Bu takım önce sizin takımınız, önce siz sahip çıkacaksınız, siz fedakarlık yapacaksınız, dendi onlara. Sadece sahada değil, masada da özveri beklendi yerlinin yerlisinden, her transfer mevsiminde. Dışarıdan getirilen oyunculara, hatta emekliliği gelmiş topçulara kamyon yükü ile para verilirken, yerlinin yerlisine “Sen bu takımın asıl sahibisin, parayı düşünmemen gerekir” diye nasihatler çekildi. Onlar da, bazen “Ben bu takımın sahibi miyim, yoksa enayisi miyim? diye sormak zorunda kaldılar kendi kendilerine.

Bazı dönemler yaşandı tabii “Takımda ikilik var, Trabzonlu oyuncularla Trabzon kökenli olmayanlar arasında” şeklinde dedikoduların çıktığı. Söylentinin ötesinde, oldu da böyle sorunlar. Her şeye, en çok da skora ve lig sıralamasına yansıdı bu uyumsuzluk. Yerlinin yerlisinin “Hadi toplam transfer ücretini geçtik, bize peşinatta bile haksızlık yapılıyor” dediği duyuldu. Kızıp gidenler, kalıp küsenler oldu. Selam almayanlar olmasa da, pas atmayanlar, topa girmeyenler olduğu söylendi, izlendi.

***

Trabzonspor, en başarılı ve en temiz on senesinin ardından iki kez daha özkaynak düzenine önem verir oldu. Bunlardan biri 1992-1996 periyoduydu. Şenol Güneş’in teknik patron, Hüseyin Tok ve Turgay Semercioğlu’nun yardımcıları olduğu dönem. Takımın iskeletini özkaynak oluşturuyordu gerçekten. Lemi, Hami, Hamdi, Ogün gibi kilit elemanlar, Fatih gibi genç yetenekler yerlinin yerlisiydi. O zaman da bazı çekişmeler yansıdı dışarıya, yerlinin yerlisi ile dışarıdan gelenler arasında. Lakin kadro kaliteli ve yürüyüş kuvvetliydi.

1997-2000 arasında bir toplama takım görüntüsüne bürünen, yurtiçi ve yurtdışından her tavsiye edilen, her ortada kalan futbolcuyu alma yoluna giden Trabzonspor, Özkan Sümer’in başkan olmasıyla, biraz da parasal sıkışıklıktan, çok kısa sürede ve çok hızlı bir şekilde özüne döndü. Yıllarca yabancı ve pahalı transferlere yer açmak için şans verilmeyen, mesleki gelişimi sekteye uğratılan, çokca bu nedenlerle, biraz da işsiz güçsüz babasının yerine ailesine bakacak parayı temin etmek için genç hatta çocuk yaşta yuvadan uçmak zorunda kalan, altyapı kaynaklı oyunculara büyük şans verildi. Dahası, önceki yönetim döneminde kulüple ilişiği kesilen Fatih ve Hüseyin gibi çok önemli iki oyuncu geri kazanımla kaptan yapıldı. Sümer’in reçetesi, ikinci senesinde meyva verdi ve uzun bir aradan sonra Türkiye Kupası kazanıldı.

Ancak ülke futbolunu takip eden her vatandaş bilir ki, Trabzonspor için Türkiye Kupası yeterli bir hedef değildir. Özlenen başarı lig şampiyonluğudur. Peki bu hedef için özkaynak, altyapı yeterli olacak mıdır? Ya da ne zaman yeterli hale gelecektir. Her ne kadar “Beklemeye tahammülü yok” diye tanımlanan Trabzonspor taraftarı 20 koca yıl beklemiş olsa da, iş artık “beklemek” boyutundan çıkıp “ispat etmek” düzlemine kaymıştır. Trabzonspor’un genç taraftarları hiçbir şampiyonluğa yetişememiş olmanın üzüntüsünü yaşamaktadır. O halde daha uzun süre beklememek için doğru formül nedir, ne olmalıdır?

***

Trabzon insanı, temelde kendini beğenen bir yapıya sahiptir. Birçok ortak özelliği paylaştığı diğer Karadenizlilere göre belirgin bir farkı da budur. Ancak, “yerlinin yerlisi” kavramı bunun çok ötesinde bir şeydir. Bir dar bölgecilik anlayışının ürünü de değildir. Trabzonlu, takımda sadece Trabzonlu oyuncuların olması gibi bir düşüncede hiç olmamıştır. Dahası, bu yaklaşımın “şu şehirden adam çıkmaz” ya da “her vilayetten bir deli getirin, şuradan kimi getirirseniz getirin” gibi saçmalıkların simetriği olduğunun da farkındadır. Trabzonlunun bordo-mavi forma altında daha çok Trabzonlu görmek istemek, yani “yerlinin yerlisi” fikrine sempati duymak için bazı duygusal ve düşünsel dayanakları vardır.

Bir kere, her bölge insanında az çok olduğu gibi Trabzonlu da kendi işini kendi yapmayı seven bir ruh haline sahiptir. Kendi takımında, kendi renkleri içinde kendi evladını görmeyi arzu ve talep eder. Bir şey başarılacaksa bizzat onların başarmasını ister. Bunun ötesinde, Trabzonspor’un felsefesini ve geleneksel oyun anlayışını –sevilen deyimle “Trabzon Futbolu”nu- bu coğrafik ve sosyokültürel yapı içinde yetişmiş kendi çocuklarının daha iyi algılayıp daha etkili uygulayacağına inanır. Erkan Ocaklı, Fuat Saka, Volkan Konak, İbrahim Can dinleterek sahaya süreceği Trabzon çocuğunun karşısında kimsenin duramayacağını hayal eder. İşte bu nedenlerle, oyun anlayışında motivasyonun önemli bir yer tuttuğu bir ekolün, yerlinin yerlisi ile daha başarılı olacağını savunur.

***

Lakin bazen de bunun tam tersi olur. Yukarıda belirttiğimiz gibi, başarısızlıktan, önce yerlinin yerlisi sorumlu tutulur. Kahvede ondan hesap sorulur, mahallede onun yolu kesilir. “Ne biçim Trabzonlusunuz, utanmıyor musunuz?” muhabbetine girilir. Trabzon kökenli oyuncuların sahada durgun görünmesine dayanılamaz. Onların para hesabı yapması, başka kulüplerle transfer görüşmesine girmesi hazmedilemez; çünkü yerlinin yerlisi tanımı doğal olarak Trabzonspor’a ömür boyu bağlılığı içinde taşır, taşımalıdır…

Bu satırların yazarı da yerlinin yerlisini çok seven ve bordo-mavi forma en çok onlara “yakışsın isteyen” bir Trabzonsporludur. Ancak her sağduyulu taraftar gibi, takımında kenti, bölgesi, ülkesi neresi olursa olsun “iyi oyuncu” görmek ister. “Yerlinin yerlisini” sever ama aslen “formanın terlisi”ne aşıktır. Formasının hakkını veren, kazandığı parayı hak eden futbolcu kimse, en çok onu bordo-mavili kutsal formaya yakıştırır. Yazar için gelmiş geçmiş en büyük Trabzonsporlulardan biri Kastamonulu İskender Günen’dir. Bir diğeri Konyalı Ünal Karaman’dır. Bir başkası Tiflisli Şota Arveladze’dir. Polonyalı Cyzio’dur, Diyarbakırlı Seymuz’dur, Konyalı Tolunay’dır, İstanbullu Abdullah’tır. Bu formanın hakkını veren yerlinin yerlisi, yerli veya yabancı her bir oyuncudur.

Ve yazar bilir ki, eldeki malzeme kadar önemli, belki daha da belirleyici bir etken sistemdir. Kurumun işleyişi, camianın yaklaşımıdır. Taraftarın tutumudur. “Yerlinin yerlisi taraftar”ın takımını kayıtsız şartsız desteklemesi, “yerlinin yerlisi yönetici”lerin veya adayların samimi ve özverili olmasıdır. Çarpık bir yapılaşma içindeki elemanlar yerli de olsa yabancı da olsa başarılı sonuç almak mümkün değildir. Temel sağlam değilse kulladığınız malzeme yerli de olsa ithal de olsa o binanın yıkılması hep bir tehlike olarak önümüzde duracaktır.

***

Demem o ki, sistemi bir düzeltelim, formayı giyen huzurlu giysin. Altyapıya sürekli önem verelim, mümkün olduğunca nitelikli yerlinin yerlisi yetişsin. Altyapı deyince sadece Trabzonspor Kulübü’nün lisanslı çocuklarını ve gençlerini değil, Trabzon’daki tüm amatör ve profesyonel kulüplerin oyuncularını anlayalım; onlara da kendilerine sahip çıkıldığını, kulüp tesislerinde yetiştirilenlerden farklı görülmediklerini, kesinlikle “öz evlat” olarak kabul edildiklerini anlatalım. Anlamakla, anlatmakla kalmayalım, onlara ve mütevazı kulüplerine gerçekten sahip çıkalım, kucak açalım, yardımcı olalım. Olalım ki, bu geniş altyapıdan, bu kutsal paltformdan sadece oyuncu olarak değil, kişilik olarak da sağlam Trabzonsporlular çıkaralım; sahada sağlam dursun, lider olsun. Trabzonspor’a yalnızca yıldız futbolcu değil, gerçek Trabzonsporlu oyuncu, yüreğinde katıksız Trabzonspor aşkı olan çocuklar, Trabzonspor’un tarihini ve onun manasını bilen gençler kazandıralım, geleceğe güvenle bakalım. Aksi taktirde “yerlinin yerlisi” hoş bir tekerleme, Trabzonspor ise İstanbul takımları karşısında hep “şekerleme” olur gider…