Fırtına, İhtilal, Efsane,Trabzonspor

Trabzonspor Tekrar Şampiyon Olabilecek mi?

Bugün Trabzonspor için en çok sorulan soru bu işte:

– “Trabzonspor tekrar şampiyon olacak mı?”

Öznesi değiştirilerek Beşiktaş, Galatasaray veya Fenerbahçe için sorulduğunda yanıtlanması çok kolay olan bu sorunun Trabzonspor için doğru cevabını kim verebilir ki?

Aslında “Trabzonspor tekrar şampiyon olacak mı?” sorusunu üç büyük İstanbul kulübünün taraftarlarına sorsanız, hemen hepsinden “hayır” yanıtı alırsınız. Diğer kulüplerin taraftarlarından ya da tarafsız futbolseverlerden de benzer cevap gelir genelde. Ancak bizim bu soruya asıl yanıt beklediğimiz kesim Trabzonsporluların bizzat kendisidir. Zira bu soruya en doğru yanıtı verebilecek olanlar, onlardır. Zaten Trabzonspor’un tekrar şampiyon olmasını sağlayacak güç de -eğer varsa- onlardadır.

***

Takımlarının son yirmi yıllık grafiğini bilen ve son yıllardaki dağınıklığı yaşayan Trabzonsporlular arasında bir daha şampiyonluk görülemeyeceği kuşkusu doğal olarak çok yaygındır. Özellikle, hiç şampiyonluk coşkusu yaşayamamış genç taraftarların karamsarlığı daha belirgindir. Buna rağmen, her Trabzonsporlu yüreğinin bir köşesinde en az bir kez daha şampiyon olmanın umudunu taşır. Trabzonspor’un, potansiyeli ve geleneği ile er ya da geç bunu başarabileceğini düşünür.

Peki ama bu gerçekçi bir düşünce midir? Bu umut, akılla, mantıkla ve konjonktürle uyuşur mu? Yoksa, çoklarının dediği gibi boş bir hayal midir?

Hakikaten… Trabzonspor’u gelecekte neler beklemektedir?

***

Başka açıdan yaklaşalım bir de: Trabzonspor taraftarı kendine hedef olarak şampiyonluğu mu almalıdır? Yoksa, artık Trabzonspor için daha mütevazı hedefler koymak mıdır doğru olan?

Şampiyonluksuz geçilen son yılların en düşük performanslı dönemlerinde bile yönetim kurullarının camiaya gösterdiği hedef hep “şampiyonluk” olmuştur; mümkün olmadığının bilindiği dönemlerde bile. Bunun bir nedeni, Trabzonspor’un, yetersiz kadroya sahip olsa bile adıyla, formasıyla şampiyonluk kovalayabileceğinin sanılmasıdır. Ayrıca, Trabzonspor’u yönetmeye talip olanların taraftara daha küçük hedefler gösterme hakkı bulunmadığı düşünülmüştür. Ancak, alınan başarısız sonuçlar taraftarı iyice öfkelendirmiş ve camiada güvensizliğe yol açmıştır.

Son yirmi yıl içinde sadece Özkan Sümer yönetimi, biraz da durumu perişan bir kulüp devraldıklarını çabuk anlamaları nedeniyle, taraftara şampiyonluktan değil, yeniden yapılanmadan ve uzun vadede başarıdan söz etmiştir. Trabzonsporluların büyük çoğunluğunun durumun vahametinin farkında olması da, Sümer yönetiminin bu açılıma destek bulmasını sağlamıştır. Uzun vadeli “toparlanma” çabasının ne zaman ve ne ölçüde başarıya ulaşacağı ise halen merak konusudur.

***

Başlangıçtaki soruya dönelim tekrar:

– “Trabzonspor tekrar şampiyon olacak mı?”

Kişisel yanıtım şudur:

– “Evet, olacaktır”

Bu olumlu yanıtı, inanarak ve Türk futbolunun geçmişi ile Trabzonspor’un özelliğine bakarak veriyorum.

Dünya futbolunda çarpıcı örnekleri vardır, bir dönem şampiyonluk ya da şampiyonluklar kazandıktan sonra uzun süre başarısız olup sonra yeniden şampiyonluk kupasını kaldıran kulüplerin. Bu sürenin ne denli uzayabileceğini görmek için başta İngiltere olmak üzere Avrupa liglerinin arşivlerine bakabiliriz. Türkiye’de de Galatasaray ve Beşiktaş çok uzun süreler ligin zirvesinden uzak kalmış kulüplerdir. Bu kulüplerin yıllarca erişemedikleri şampiyonluğa yeniden ulaşmalarındaki temel etkenler, bünyelerinde zaten var olan “potansiyel ve gelenek” şüphesiz. Yani, Trabzonspor’da da var olan değerler. Bir önemli faktör daha vardır ama şampiyon takımı belirleyecek. Genelde ülkenin, özelde de ülke futbolunun güncel koşulları. İşte Trabzonspor için en zor olanı da budur. Zira bu, tam anlamıyla bir “dış etken”dir.

Trabzonspor’un Türk futboluna mutlak anlamda damgasını vurduğu 10 yıllık dönem ile günümüz şartları arasında büyük farklar mevcuttur. Ekonomik tüm dengeler ve yönelişler değişirken sermayenin futbola bakışında da radikal farklılıklar yaşanmıştır. Bugün futbol hâlâ bir oyundur; lakin artık gerçek anlamda “spor” değildir. Futbol, kendi halinde bir spor dalı olmaktan, ülkelerin kendi tanıtımlarını yapacakları bir faaliyet olmaktan çıkmış, milyarlarca doların döndüğü bir endüstri devi haline gelmiştir. Ülkemizde de, önce büyük para sahibi işadamları ve gruplar futbolla yakınlaşmış, onların maddi gücünün bile yetersiz kaldığı son tırmanmada ise sponsorlar devreye girmiştir.

Bugün, marka olmayı ve o markanın ürünlerini pazarlamayı başaramayan futbol kulüplerinin zirvede kalması had safhada güçleşmiştir. “Zengin başkan” devrinde sadece kısa bir Mehmet Ali Yılmaz parlaklığı yaşayabilen Trabzonspor, “marka” döneminde de asırlık geçmişe sahip İstanbullu rakiplerinin gerisine düşmüştür. Buna, kent olarak küçülmenin getirdiği olumsuzluklar da eklenince “bordo-mavi”nin diğer bildik renklerle rekabeti son derece zorlaşmıştır.

***

Elbette Trabzon Futbolu, kıdem olarak İstanbul’dan fazla geri kalmayan bir olgudur. Yirminci yüzyılın başından beri futbol topunun peşinden koşulan bir kentten her zaman iyi ve hatta çok iyi şeyler beklemek yanlış değildir. Ayrıca, Trabzonspor camia olarak da çok büyük, potansiyel olarak çok zengindir. Ancak, yine de birçok açıdan üç İstanbul kulübünün gerisindedir. Onların her türlü toplam kapasitelerinin yarısından biraz fazlası ile ulaştığı güce ve yeteneğe Trabzonspor’un ulaşması, camiasının tüm birimlerinin ve kademelerinin % 90-95 kapasiteye ulaşması ile mümkün olabilecektir.

Lakin bu, yorucu ve yıpratıcı bir uğraştır. Altın yıllarında hiçbir birimi ile “Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bu iş hep böyle gider mi?” diye sormaya gerek duymayan Trabzonspor’da kurumlaşma ve kalıcılaşma adına atılması gereken birçok atılmamış, zaman boşa geçirilmiştir. Bu vurdumduymazlık, koşulların hızla ve kökten değişmesi ile birleşince rakiplerle olan ara epeyce açılmıştır.

***

Başarı gibi başarısızlığın da kalıcı olmasını beklemek çok anlamlı değildir. Trabzonsporlular şunu anımsamalıdırlar ki, bugün üç İstanbul kulübünün taraftarlarından ve onların içinden çıkan spor yazarlarından duydukları “Trabzonspor artık zirveye oynayamaz. Üç büyükler ile rekabet edemez” düşüncesi, seksenlerin sonu ve doksanların başındaki durgunluk döneminde de çok dillendirilmiş, lakin Trabzonspor doksanların ortasındaki sistematik çıkışı ile bu iddiayı çürütmüştür. Ve, o denli dramatik bir şampiyonluk kaybı yaşamasaydı uzun yıllar sürdüreceği bir başarı dönemi yaşamıştır. Ayrıca, Trabzonspor’un zirvede kaldığı yıllarda ligden düşmekten Trabzonspor’un şampiyonluk turu heyecanı sırasında kapıp kaçtığı bir puanla kurtulan, o dönem karşısına çıkarken maçın sonucundan en ufak tereddüt duyulmayan Beşiktaş’ın bugün nerede olduğu ortadadır. Fiziki koşulların yetersizliği ötesinde taraftar oranı olarak da sadece Fenerbahçe ve Galatasaray’ın değil, genç Trabzonspor’un da gerisinde kalan Beşiktaş’ın tesis, sponsor, pazarlama, kadro ve saha başarısı alanlarında attığı dev adımlar hayranlık ve saygı uyandırıcıdır. Genç, çağdaş ve çalışkan bir yönetim kurulunun sistemli çabalarıyla alınan mesafe son derece etkileyicidir. Türk futbolunun yetmişlerini bizzat yaşayan bir Trabzonsporlu olarak, Trabzonspor’un bu kadar geri düşeceğini kestiremediğim gibi, Beşiktaş’ın da bu denli atak yapacağını tahmin edememiştim. Nasıl edeyim ki? Birbiri ardına gelen kupalar ile şampiyonluk sayısında Beşiktaş’ı geride bıraktıktan sonra Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da üzerine çıkmak için sabırsızlanırken…

Son dönemde kurumlaşma yolunda atılmaya başlayan adımlar ve ekonomiye yönelik projeler, ümit veren gelişmelerdir. Trabzonspor’un kurum olarak toparlanmaya başladığı görülmektedir. Bir kurumun başarısı için temel etkendir bu; ama saha başarısı için daha öte şeyler yapılması gerektiği açıktır. Doğru teknik adam ve doğru oyuncu seçimi, alt yapının verimli kullanılması gibi ihtiyaçlar vardır saha başarısı için. Trabzonspor’un uzun zamandır ve bu yazının yazıldığı güne kadar yaşadığı çok önemli bir sıkıntı da işte budur. Dahası, bu koşulların sağlanması ile başarı gelse bile yine bir kalıcılık şüphesi vardır Trabzonspor için. Zira, yukarıda belirtilen % 90 kapasite gerçeğinden kurtulmak mümkün değildir.

***

Yazarın kafasında oluşturduğu “% 90” koşulu elbette tam bir matematiksel başarı formulü değildir. Daha ziyade, temsili olarak gücün tama yakın kullanılmasını ifade eder. Şöyle ki: Trabzonspor, önce camiası içinden, Trabzonsporlular arasından kulüp yöneticiliği için en uygun isimleri % 90 isabet oranıyla bir liste altında bir araya getirecek ve bunları yine büyük oranda bir oy çokluğu ile göreve getirecektir. Seçilen bu yönetim kurulunun her bireyi, kapasitesinin her anlamda % 90’ı ile kulübü için çalışacak, katkıda bulunacaktır. Teknik adam ve oyuncu seçimleri yine % 90 doğrulukla yapılacak, alt yapı % 90 verimlilikle çalışacaktır. Kadrodaki teknik adamlar aynı oranda başarılı bir seyir izlerken, bordo-mavi formanın teslim edildiği oyuncular da heves, istek, özveri ve fizik güç olarak % 90 kapasite ile takımlarını başarıya taşımaya çalışacaklardır. Tribünler % 90 oranında dolarak takımını kayıtsız şartsız destekleyecek, taraftarlar Trabzonspor logolu ürünlere büyük ilgi gösterecektir. Kurumlaşma ve ekonomik atılım adına görev verilen profesyonel elemanlar da bu kurala uyacak ve % 90 kapasite ile gece gündüz çalışarak kuruma refah ve huzur sağlamaya çaba göstereceklerdir.

İşte Trabzonspor’un başarılı olması için gereken koşul budur. Maalesef budur! Maalesef diyorum, zira gerçekleşmesi en azından bugünkü Trabzonspor için çok zordur. Ancak unutulmaması gerekir ki, Trabzonspor’un başarılı olduğu her dönemde yerine getirilen koşul da budur.

***

Gelecek için Trabzonspor’a yol haritası belirlerken bir nokta asla atlanmamalıdır. Hiçbir kişinin, kurumun ya da camianın % 90 kapasite ile çalışmayı çok uzun süre sürdürebilmesi mümkün değildir. Bu, çok yorucu bir tempodur ve arada dinlenme dönemleri gerektirir. Bu nedenle, Trabzonspor gereken koşulları sağlayarak başarıyı yakalasa bile, bu dönemlerden sonra bir süre dinlenmesi ve rakiplerinden yine geri kalması doğaldır. Yani, Trabzonspor’un kendinin ve içinde bulunduğu genel ortamın mevcut özellikleri nedeniyle her sezon şampiyonluğa oynaması pek kolay değildir. Böyle bir beklentide olmak da aklın biraz uzağında kalmaktadır. Ayrıca, tam 6 kez şampiyon olarak ülkenin yıldızlı dört kulübünden biri olan ve bu özelliğini sonsuza dek sürdürmeye hak kazanan Trabzonspor için böyle bir zorunluluk da yoktur. Zira, Trabzonspor, İstanbul futbol emperyalizminin sadece kilometre olarak değil, felsefe olarak da uzağında bir kurumdur, camiadır; öyle de kalmalıdır. Trabzonspor’un tekrar şampiyon olması elbette çok önemli ve çok özlenen bir başarıdır; ancak asıl önemli olan Trabzonspor’un örnek bir kurum olması, bugüne kadar birçok doğru ve gerçek için gözlerinin açılmasına yardım ettiği diğer kulüplerimiz için iyi bir örnek oluşturmasıdır. Trabzonspor, medyanın ve egemenlerin sınırsız desteği ile beslenen, desteklenen, cilalanıp parlatılan bir kurum değil, sadece doğruyu ve güzeli savunan, taşıyan, temsil eden bir kulüp olmalıdır. Gazeteci Ece Temelkuran’ın bir pazar yazısından bir alıntı, bir uyarlama ile söyleyelim en iyisi: “Trabzonspor, bol bulamaç parlak ışıklarının değil, efendi aydınlıkların takımı olmalıdır…”

Elbette bu alçakgönüllülük Trabzonspor’u kısıtlamamalı ve başarı için ne gerekliyse o mutlaka yapılmalıdır. Trabzonspor sistematik ve istikrarlı çabalarla kendi potansiyelini ve toplam kapasitesini giderek artırırsa başarıda süreklilik sağlama ya da başarı periyotlarını uzatma şansını yakalayabilir. Bilinmelidir ki, toplam kapasite artımı bir taraftan toplumdaki Trabzonsporluların sayısının ve oranının yeniden artmasıyla sağlanırken, bir anlamda da Trabzonsporluların kapasitelerini tek tek yükseltmeleriyle mümkün olabilir. Her Trabzonsporlu, sosyal ve profesyonel yaşamında zamanla ne kadar aşama sağlarsa, kendini maddi-manevi ne kadar geliştirebilirse, Trabzonspor da o kadar yol alacaktır. Trabzonspor’u yönetmek için çok daha nitelikli insanlar var olacaktır. Ve öyle bir dönem gelecektir (daha doğrusu, gelmelidir) ki, kişiler, Trabzonspor’a yönetici olduğu için adamdan sayılmayacak, adam olduğu için Trabzonspor’a yönetici yapılacaklardır. Trabzonspor, kendi alıştığı, alıştırıldığı eski yönetici tipiyle değil, gerçekte layık olduğu çağdaş kafalı bireylerince idare edilecektir.

***

Sonuçta, Trabzonspor, potansiyeli ve geleneği ile yeniden büyük başarılar sağlamaya aday bir kurumdur. Düşünürse, çalışırsa, ısrarcı olursa başaracaktır. Kendi koşullarını düzelttiğinde, başarı şansı, genel şartların olumsuzluğuna rağmen artacaktır. Ya da şöyle diyelim: Kendi gücünü hatırlayabilir ve kullanabilirse…