Ortaya Karışık
Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki, geçen hafta yoğun kişisel programım nedeniyle bu köşeyi hazırlayamamam benim için ciddi bir üzüntü kaynağı oldu. Ancak yazamadım diye okumamazlık etmedim. Mesela, Günebakış’ta rastladığım bir “kutlama” ilanı beni derinden etkiledi. Futbol Antrenörleri Derneği Trabzon Şubesi, federasyon seçimleri sonucunda yönetim kuruluna girmeyi başaran üç değerli hemşehrimizi medya marifetiyle kutlamayı uygun görmüş. Bana kalsa, makamlarına giderek, ya da telefon açarak kutlardım ya, bu işler görgü ve tercih meselesidir, tasarruflarına saygı duyarım. Dahası, dini bayramlarda yerel televizyonlara “Trabzonspor Eski Yöneticisi” diye tebrik mesajı verilen bir toplumda bulunduğum için hiçbir şey beni fazla şaşırtmaz. Ancak düşünüyorum da, hemşehrilerimiz seçimi kaybetmiş olsalardı, bu güzide derneğimiz “Acı Kaybımız” başlıklı bir gazete ilanı da verir miydi acaba ?
***
Federasyon yönetimine bizden üç kişinin girmesi, bir güç gösterisi olarak, camiada genelde sevinçle karşılandı. Fakat madalyonun bir de öteki yüzü var tabii. Trabzonspor, bu federasyonun ligini zar zor altıncı sırada tamamlayabilmiş; yine bu federasyonun milli takımının geniş ötesi kadrosuna Trabzonspor’dan, o da haftalar süren sızlanmalardan sonra bir şekilde sadece bir oyuncu çağırılmış. O halde, “başarı”nın tarifini yeniden yapmamız gerekiyor belki de; ya da bana çok sık sorulan bir soruya verdiğim yanıtı hatırlamak. Soru şu: “Tarihi Fenerbahçe maçında Ali Şen’in karşısındaki başkan Faruk Özak değil de Mehmet Ali Yılmaz olsaydı şampiyonluğa ulaşabilir miydik?” Benim cevabım mı: “Evet ulaşırdık; ama Yılmaz sadece o maç için başkan olsaydı. Zira Yılmaz’ın son yıllardaki başkanlık tarzıyla şampiyonluk iddiamızı o maça kadar taşıyamazdık bile…”
***
Bir dönem bendenizin de köşe yazarlığı yaptığı bir ulusal spor gazetesinde, geçenlerde ilginç (!) bir magazin haberi yer aldı. Osmanlı sultanlarının portrelerini yapan ve bizim başkan beye de bir tablo sattığı rivayet edilen, “Sakabe” nam bir Japon ressama Trabzonspor forması giydirilmiş ve uğurlu gelmesi temenni edilmiş. Trabzonspor’un böyle uyduruk haberlere alet edilmesine tümden karşıyım; ama yine de şöyle bir soru düştü biçare aklıma: “Bana şampiyonluğun resmini yapabilir misin Sakabe?”
***
Hazır konuya girmişken şu genel medya işine de bir değinelim bari. Malumunuz, spor gazeteleri yavaş ve fakat sistematik bir şekilde Trabzonspor sayfalarını tasfiye etmekteler. İş, Trabzonspor’a, siyah-beyaz basılan orta sayfanın sadece yarısını ayırmaya kadar geldi. Bir tanesi ise Trabzonspor sayfasını, asıl mesleki kariyerlerini magazin yazıları ile yapan dostlarımızın “ortaya karışık salata” lezzetindeki köşeleri için kullanıyor. Dahası, en büyük Trabzonsporlu olduğunu iddia eden bir gazeteci hemşehrimizin çalıştığı genel gazete, Trabzon baskısı dışında Trabzonspor’a hemen hiç yer ayırmıyor. Her fırsatta Trabzonspor’u büyüteceklerini iddia eden yöneticilerimizin kurumun genel medyaki payını ne derece küçülttükleri malum ya, işin bir de “istihdam” boyutu var. Kulüp bünyesindeki maaşlı elemanlara bir bir işten el çektirildiği bu dönemde, bir de İstanbul gazetelerindeki “hatır gönül yazarlığı” kadromuz kısıtlanırsa işte o zaman yandı gülüm keten helva!..
***
Malumunuz, mevcut başkanın kurduğu son yönetim kurulları, geçen asırda başlattıkları yeniden yapılanma ve muassır medeniyet seviyesine ulaşma hamlelerini her türlü özveri ile sürdürme kararlılığını gösteriyorlar. Siz bakmayın şer cephelerinin eleştirilerine, bu kulüpte bazen çok güzel icraatlar da oluyor. Peki sorun nerede mi, diyorsunuz. Sorun şu, mevcut yönetimin “yapıcı” hızı “yıkıcı” hızının biraz altında kalıyor. Bu nedenle de bir türlü “artı”ya geçilemiyor!..
***
Güzel şeyler neler mi? Mesela, alın şu son “Genel Müdürlük” olayını. Kulüpten maaş alan eleman sayısı acaip şişmiş; alt yapıcı, üst yapıcı, izleme komitecisi, şoför, çaycı, odacı, boyacı, sıvacı, overlokçu, dozer operatörü falan derken kantarın topuzu iyice kaçmış. Yönetim kurulu buna bir “dur” demek istiyor; ama kendisi diyemiyor; Divan Kurulu’nun da ses tonu uymuyor. O sırada akla müthiş bir fikir geliyor ve yönetim, kendi içinden birine fedakarlıkta bulunması rica ederek, Genel Müdür olmasını istiyor. Peki bu yeni “GM” ne mi yapacak? Muhaliflerin yorumuna göre, ihtiyaç fazlası maaşlı personeli işten çıkaracak ve karşılığında da tüm personelin aldığı toplam para kadar maaş alacak. İktidara göre ise dağınıklık önlenip “para dahil her şey” bir elde toplanacak. Şimdi söyleyin Allah aşkına! Bu ikisi arasında ne fark var yani? Demem o ki, her gelişmeyi takiben fevri davranıp birbirimizi kırmayalım, bakınız sakin ve olumlu düşününce nasıl da uzlaşma sağlanıyor !..
***
Yazımızı, geçtiğimiz haftanın tartışılmaz yıldızı “Divan Kurulu” ile sonlandırıyoruz. Yıllardır Trabzonspor’un ve Trabzon’un tüm değerleri ile oynanırken, tüm çivileri yerinden oynatılırken pek oralı olmayan bu yüksek kurul, kendi iç seçimini takiben bayram-seyran değilken seri toplantılar ve “rakamlı” açıklamalar yaptı. Kurulun “11” maddelik basın bildirisini dikkatle okudum. Maddelerin on biri de geçen yılın bu zamanında bizlerin dile getirdiği gerçeklerdi. Üstelik o zaman seçimli genel kurul kararı vardı. Lakin her nedense başta divan başkanı olmak üzere hiçbir büyüğümüz mevcut durumla ilgilenme gereğini duymamışlar ve seçimden vazgeçilmesine göz yummuşlardı. Bu durumda insanın aklına üç olasılık geliyor. Birincisini yazmayacağım. İkincisi, divan gibi yüksek bir oluşumun içindekiler, durum saptaması ve geleceği görme konularında ciddi şekilde yetersizdiler; Trabzonspor’a koca bir sezon kaybettirdiler. Üçüncüsü mü? Ne dersiniz, yoksa mutfakta biri mi var?..