Soğuk, Ciddi ve Galip
Artık bende tik haline geldi , Trabzonspor’un Ankara’daki maçlarından sonra refleks olarak “ Bugüne kadar seyrettiğim en kötü Trabzonspor ” diyorum soranlara. Şaka değil, Trabzonspor gerçekten kötü , rakip desen daha kötü. Ama en kötüsü hava ; buz gibi soğuk var ve sulu kar serpiştiriyor.
Trabzonspor’un ilk yarıdaki görüntüsü felaket. Ne doğru dürüst bir atağımız var , ne de göze hoş gelen bir hareket. Maçın otuzuncu dakikasında stada gelen Ziraat Fakültesi Dekanı hemşehrimiz Yetkin hocama “ Durum kötü ” diyorum. O ise “ Ne kötüsü , baksana takır takır oynuyorlar “ diye karşılık veriyor. Yalan değil , o dakikada bizim takım ilk kez üç pası bir arada yapıyor. Ve bir daha da yapamıyor.
Özkan Sümer’le birlikte Trabzonspor’a ciddiyet geldi diyenler haklılar. Yılmaz Vural’ın kulübe şovu , yerini mutlak bir hareketsizliğe bırakmış. Sadece arada bir Ali Kemal Denizci’nin “ Haydi ” şeklinde bağırışı duyuluyor , o kadar. Özkan Hoca ise heykel gibi yerinde oturuyor. Belki de içinden “ Heykelimi dikmesi gerekenler neden beni hep eleştiriyorlar ” diye düşünüyor.
Koca bir devreyi üç cılız gol girişimi ile tamamladıktan sonra ikinci yarıya iki değişiklikle başlıyoruz. Sağ kanattaki Okan çıkmış. Normaldir , ilk yarıda koridor olmuştu. Fakat O’nun yerine sahaya kim sürülüyor biliyor musunuz ? Osman !.. Yılların stoperi Osman , İstanbulspor maçında orta sahada oynadıktan sonra bu kez de sağ kanatta buluyor kendini. Hayırlısı olsun , bakalım daha neler göreceğiz ?..
Tolunay da yok bu yarıda. Oysa bizim asabi çocuğu ne zamandır böyle istekli görmemiştim. Özkan Hoca’nın bir bildiği vardır elbet. İkinci yarıdaki değişiklikler sadece iki kişiyle kısıtlı değil , Özkan Hoca’da da büyük bir değişiklik var. İkide bir kulübeden fırlayıp sol kanada koyduğu Dilaver’e bağırıyor. Oğlan ayağından geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyor , lakin kenardan fırlatılan fırçalardan başını kurtaramıyor ki. Şaşırıp kalıyor garibim.
Forvette ikinci yarıda da bir kıpırdanma yok. Selahattin ile Çetin birbirlerinden tam bağımsız şekilde oynuyorlar. Bağımsızlık güzel şey ama bu kadarı da fazla. Taktiği sanki Özkan Sümer’den değil de Fidel Castro’dan almışlar. Ben tam bunları düşünürken , Orhan’ın pasını yakalayan Selahattin bir vuruyor , topu kırıyor. Tamam işte , buraya kadar. Turun adı belli oldu.
Aradan on dakika bile geçmiyor. Rakip savunmanın hatasından faydalanan Çetin , kendine has bir gol atıyor ve bizim kulübeye sevinç düşüyor. Şekerspor’a değil de Bayern Münih’e gol atmışız gibi. Kulübedeki bu sevincin sahaya yansıması bir başka ilginç değişiklik oluyor. Golsüz süren İstanbulspor lig maçında sahaya iki stoper süren teknik heyet , iki farkla önde olduğumuz bir garip maçta üçüncü forvete ihtiyaç duyuyor. Vugrineç de sahada şimdi. Bugüne kadar kaçırdığı gollere son dakikada bir yenisini eklemek üzere.
Bir maçı daha kör topal atlatıyoruz. Biraz iyimser düşünüp “ Selahattin’i kazandık ” diyerek. Yerine artık iyice ısınan Hüseyin’i kelimenin tam anlamıyla beğenerek. Ve Rada’yı ister istemez Uche ile mukayese ederek. Bu Trabzonspor önümüzdeki hafta yine Ankara’da olacak. Ama işi maalesef bu geceki kadar kolay olmayacak.