Yayıncıya Yazık
Yazık…
Kime yazık? Yayıncı kuruluşa yazık.
Ne diye? Büyükler geride kaldı, dekoder satışları düşecek diye…
Trabzon-Galatasaray maçı bitmiş, koca koca yorumcular teknik analiz yapacağına bunu söylüyor vatandaşa. Yayıncı kuruluş büyük para vermiş de, şimdi dekoderler geri iade edilecekmiş de…
Bu ligi kırk yıldır izlerdim, İstanbul eksenli yapılanmasını, paraya tapan doğasını bilirdim de, bu kadar oligarşikleşeceğini, sporu bu denli sermayenin hizmetine lâyık göreceğini yine de kestiremezdim. Trabzonspor lider oldu; vah vah, yayıncıya yazık.
Yayıncı kuruluş kamyon dolusu parayı ligimizin marka değeri için vermişmiş. Futbolumuz için saçını süpürge etmişmiş. Tıpkı o yaygın medyada yıllarca köşeleri tutan üstatlar gibi.
Hangi futbolumuz, hangi marka muhterem? Kulüplerin Avrupa’da dökülmüş, milli takımın şurada birkaç yıl önce devlet başkanına Erzurum Sümerbank’tan takım elbise hediye edilen ülkeye yenilmiş, senin yılda trilyon alıp Armani’den giyinen, helaya bile yüzbinlerce avroluk arabayla giden ama topu şuradan şuraya dürtemeyen sahte yıldızların fena sırıtmış. Yazık! Futbolseverimize mi? Hayır, yayıncı kuruluşa…
Bir ülkede bazı taşra takımları sonunda bir damar yakalamış, “takım oyunu” diye bir şeyi bayağı geliştirip üst sıralara tırmanışken oturduğu yerden üzüntü icat etmek sadece bizim yorumculara mahsustur herhalde.
Bursaspor şampiyon oldu, yazık! Trabzonspor lider, çok yazık! Lâkin telaşlanmayın, daha fikstür avantajı var yayıncı kuruluşun!
Bence zirvedeki taşra takımlarının taraftarları da dekoderleri versin geriye. Bunların şifresini çözmek için alete edevata gerek kalmadı gayri. Deşifre oldular iyiden iyiye. Yazık, futbolumuza yazık…
Bak kardeşim, biz kimseye lider olamazsın, şampiyon olamazsın demedik. Dahası, yorumcu olamazsın da. Olursunuz, oluyorsunuz, aslında olmanın anlam ve değer yitirdiği bir ortamda. Paranızı da alıyorsunuz, tıkır tıkır döviz bazında. Size ne yayıncının ödediği paradan. Siz teknik adamların, sporcuların verdiği emekten bahsedin bize, saygınızı gösterin sistematik çalışanlara.
Öte yandan… Her şeyin paraya, çıkara tahvil edildiği, insanlık onurunun, emeğin, temizliğin bu denli dışlandığı bir çağın, bu globalizasyon denen merete yetişebilmek için kendini parçalayan egemenler ülkesinin liginde şampiyon olunsa ne olur olunmasa ne?
Oysa korkacak bir şey yoktu Trabzonspor’un liderliğinden. Kazım Koyuncuların, Fuat Sakaların, Yılmaz Okumuşların, Nihat Gençlerin sevdasıydı o. Belki biraz fakir ama her daim kanaatkârlardı. Unuttunuz mu, eskiden dayakla bile doyarlardı…
(10 Kasım 2010)