Anasayfa

MEHMET TAN’IN ARDINDAN

Huysuz ve Tatlı Adam

Yaşlanıyoruz galiba, dedim önce kendi kendime, klavyenin başına yine bir uğurlama yazısı yazmak için otururken. Yaşlanıyoruz; tanıdıklarımızı, dostlarımızı birer birer kaybetmeye başladığımıza göre.

Yok be, neden yaşlanalım ki, diye geçirdim sonra aklımdan… Mehmet abi bile daha yaşlanmamışken…

***

Aslında Ergin amcamın arkadaşıydı Mehmet Tan. Amcamdan biraz küçük, benden epeyce büyük…

Benim Trabzonspor sevdam, bu ikilinin ellerinden tutarken başlamıştı otuz küsur yıl önce. Bir yandan da Trabzonspor’un elinden tutuyordu o ikisi. Ve öyle sevimli, öyle candan, öyle gayretliydiler ki… Belki de onların Trabzonspor sevgisine aşık olmuştu küçük kalbim.

***

Trabzonspor’un altın yıllarını ben küçük bir ortaöğretim talebesi, onlar birer yetişkin olarak geride bıraktık, hep beraber. Lafın gelişi demiyorum bu “hep beraber”i. Gerçekten, hep ve daima beraberdik, Trabzonspor yolunda. Sadece üçümüzün değil, her Trabzonsporlunun beraber olduğu yıllardı onlar. Trabzonspor da ondan Trabzonspor’du zaten…

Sonra birden hız kazanmaya başladı zaman. Seneler, sezonlar takibi zor bir süratle geçer oldu yanımızdan. Yeni nesil Trabzonsporlulardan ancak bazılarının adını bilebildiği Şamil Ekinci’nin bu satırların yazarını “Hakkoş” diye nazladığı yıllar…

Ergin amcam İstanbul’daydı artık. Mehmet abi Trabzon’da, ben ise Ankara’da… Trabzonspor ise hiçbir yerde yoktu neredeyse…

Bir yandan hasret, bir yandan başarısızlık dönemi başlamıştı bu kez. Çok ama çok nadir bir araya gelir olduk bir zaman. Hangi birini özleyeceğimi şaşırmıştım gurbet ellerde. Ergin amcamı mı, Mehmet abimi mi, Trabzonspor’u mu?

***

Doksan altıda kaçırılan şampiyonluk sonrası Trabzonspor yazarlığına başladım bir şekilde. Önce bölgesel gazetelerde yazdım, sonrasında bir ulusal spor gazetesinde köşe hazırladım. Bir süre sonra ise Mehmet abi aradı ve Fanatik’teki Trabzon Kazanı köşesinin içinde yer alabileceğimi söyledi. Telefonda nefesimin kesildiğini hissettim; başım döndü, gözüm karardı. Koskoca Mehmet Tan beni köşesine davet ediyordu. İnanamıyordum, yıllar sonra yine el ele idik.

Bir süre sonra, görünüşte meçhul, lakin bilenlerin gayet iyi bildiği nedenlerle Kazan’ın yayın hayatına ara vermemiz gerektiğini söyledi, Mehmet abi. Kazan söndü; ama ekip susmadı, yılmadı. Doğru bildiğini hep yazdı, hep haykırdı.

Trabzonspor’un en karanlık yıllarıydı. Onun ve benim en değerli varlıklarımızdan biri olan Trabzonspor resmen can çekişiyordu. Ve, hemen herkes suskundu. Birkaç iyi adam dışında…

***

İşte o birkaç onurlu, birkaç korkusuz, birkaç karagözlü-karasevdalı adamdan biriydi benim o güzel Mehmet abim. Defalarca tehdit edildi, yetmedi, kurşunlandı, lakin pes etmedi. Trabzonspor için ölmesi gerekse gözünü kırpmadan kabul ederdi anında. Ve öldü de sonunda…

Trabzonspor’u kendi doğruları ile savunmaya çalışırken yükselen tansiyonu ile öldü. Trabzonspor aşkıyla yüklü o deli bordo kanını taşıyan damarları yırtılarak öldü. Trabzonspor’dan başka bir şey düşünmemek için ısrar eden beyni kanayarak öldü.

Mehmet abi öldü arkadaşlar! Gelmiş, geçmiş en büyük Trabzonspor yazarı öldü. Bir kalem ustası, bir kompozisyon sanatçısı, bir kültür hazinesi öldü. Trabzonspor’un geride bıraktığı her kilometre taşını tek tek sayabilen bir gözetleme kulesi yıkıldı. Hiç abartmıyorum: bir devir kapandı…

***

Onu en son Avusturya kampındaki B.Dortmund maçında görmek nasip olmuştu bana. Kapalı tribünün tepesindeki uyduruk basın bölümünde yanına oturduğumda, geçen sezon Goal dergisine yazdığım mizahi “Kamp Yazarları” yazısı gelmişti aklıma. İnceden inceye dokundurmuştum da Mehmet abiye. Tolunay’ın eşi VIP salonunda verilen yemekten bir tabak hazırlayıp getirdi devre arasında, ona. Bir yandan atıştırıp bir yandan da bana çatıyordu, senin aklına gelmedi tabii, diye. Maç sonunda kucaklaşıp veda ettik: Görüşürüz!..

***

Tutkulu adamdı, huysuz adamdı; ama adamdı. Hem de öyle tatlı bir adam ki. Gözlerindeki tebessüme kimse yetişemezdi zaten de, bir insanın bıyığı bile öyle tatlı gülümseyebilir miydi be kardeşim? Ben şimdi seni deli gibi özlemeyeyim de ne yapayım be abicim? Son bir kere kol kola Maraş Caddesi’ni, Uzun Sokak’ı turlayıp sohbetlerin en tatlısını yapamadım, diye nasıl yanmayayım?

Yahu abicim, ben sana salı günü öğleyin telefon açtığımda, bak hastasın, biraz istirahat et, bugün Ayder’e gidiyorum, yarın beraber oluruz, dememiş miydim?

Ama sen mi? Dinlenmek mi? Söz dinlemek mi?

Huysuzsuz adamdın işte, inat adamdın!

***

Ah be Mehmet abicim! Trabzonspor uğruna, doğru bildiklerin uğruna, mesleğin uğruna gösterdiğin inadı, neden yaşama tutunmak için göstermedin biraz da?

Biz bilmiyor muyduk sanıyordun: korkmazdın hiçbir şeyden ve dahi ölümden, yılmak yakışmazdı sana.  Söyle şimdi ama, Allah aşkına: Ölmek yakıştı mı hiç senin gibi tatlı adama!..

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/229243.asp